Yazı Boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Av.ali Kemal Gençcan Sizlerle
12 Mart 2008 Çarşamba Saat 20:51
AVUKAT ALİ KEMAL GENÇCAN İLE YAPILAN RÖPORTAJ
Avukat Ali Kemal Gençcan
Yönetici: : İçimizden çıkan Holays...
AVUKAT ALİ KEMAL GENÇCAN İLE YAPILAN RÖPORTAJ







Avukat Ali Kemal Gençcan





Yönetici: : İçimizden çıkan Holaysa’nın değerlerini, okurlarımızla buluşturmaya devam ediyoruz. İstanbul’da Avukatlık büronuzda sizlerle bir söyleşimiz olacak. Önce kendinizi okurlarımıza tanıtırımsınız?



Bana da bir değer atfederek sitede yer verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Ayrıca hemşehrileri sanal ortamda buluşturmak üzere emek harcayan herkese şahsınızda teşekkür ediyorum. Tüm hemşehrilerime saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

1972 Yılında, Gencali Ali Rıza’nın dokuz çocuğundan ikincisi olarak Asimato’da doğmuşum. İlk okulu köyde (1980-1985), ortaokul ve imam hatip lisesini Çaykara’da (1986-1993) Okudum. Isparta’da bir yıl üniversite hazırlık dershanesine gittikten sonra 1994 Yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdim ve buradan 1998 Yılında mezun oldum. Mezuniyetten sonra avukatlık stajına başladım ve stajı dondurarak askerlik vazifesini Sivas şehrinde, kısa dönem olarak ifa ettim. Akabinde stajımı tamamlayarak mesleği icra etmeye başladım. Halen Bakırköy/İstanbul’da, serbest avukat olarak çalışmaktayım. Evli ve iki çocuk babasıyım.


Yönetici: Sayın Gençcan, Avukatlık mesleğine İstanbul’da devam ediyorsunuz. Çalışmalarınızla ilgili okuyucularımıza biraz bahseder misiniz?



Gençcan: Türkiye’de yürürlükte bulunan yaklaşık 12.000 adet kanun, her kanunun onlarca maddesi, uluslar arası sözleşmeler ve sayılamayacak kadar çok tüzük, yönetmelik vardır. Genel olarak mevzuat dediğimiz bu kurallar manzumesi, farklı zamanlarda farklı şekillerde yorumlanmakta veya ilgili kurum tarafından olması gerekenden çok sıklıkla değiştirilmektedir. Uyuşmazlığın türüne göre ilgili tüm mevzuat araştırılır, mevzuatın ne şekilde yorumlandığına bakılır. Avukat, mevzuat ve uygulama ışığında konuyu kendine göre yorumlayarak, ilgili resmi birim önünde temsil ettiği kişiye en iyi katkıyı sunmaya çalışır. Benim çalışmalarımda bu minval üzeredir.



Yönetici: Orta ve lise eğitiminizi Çaykara’da tamamladınız ve oradan Hukuk Fakültesini kazandınız. Bu süreci genç öğrenci kardeşlerimize örnek olması açısından bizlere anlatırmısın. Ayrıca gençlere vereceğiniz mesajlarınız var mı?



Gençcan: Kabul etmek lazımdır ki lisans öncesi okul hayatını köyde ve ilçede tamamlamayan öğrenci, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, büyük şehirlerdeki öğrencilere oranla, üniversiteye girişte ve meslek hayatında kıyası kabil olmayacak ölçüde büyük dezavantajlara sahiptir. Bir öğrencinin yetişmesine rehberlik edecek yazar, düşünür, şair gibi otoriterler, tarihin akışını değiştiren olayların yaşandığı yerler, kaleler, saraylar, ünlü şahsiyetlerin anıt mezarları, müze evleri ve buna benzer sayılamayacak kadar çok değerler İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde bulunmaktadır. Aktif bir öğrenci bu değerlerle direkt iletişime geçer ve bu nedenle başarılı tahsil sürecinden sonra tam donanımlı olarak hayata başlar, mesleğini icra eder.



Tüm bu olumsuzluklara rağmen ilçemiz okullarından mezun olan gençlerimiz Türkiye’nin en iyi okullarına girmeyi başarabilmişlerdir. Bu başarının temelinde yüksek düzeyde motivasyon ve olağanüstü bir gayret yatmaktadır. Buradan yola çıkarak genç öğrenci arkadaşlarıma, biraz da haddimi aşarak şu tavsiyelerde bulunabilirim: Türkiye de ilk, orta ve lise de öğrenim görmekte olan yaklaşık 15 milyon, üniversiteye girmek için beklemekte olan yaklaşık 1.700 Bin öğrenci vardır. Her kademede bu öğrenciler birbirlerinin rakibi pozisyonundadırlar. Mademki bizim öğrenciler bu yarışa en arka sıralardan başlıyor, işte o zaman; onların daha fazla gayret göstermeleri, tek bir dakika boşa harcamamaları, özümseyerek öğrenmeleri, çok eşitli kaynakları taramaları ve mutlaka bir yabancı dil öğrenmeleri gerekmektedir. Çünkü coğrafi özellikleri gereği bölgemiz sanayi, tarım ve hayvancılık bakımından geçim olanaklarını bize sunamamaktadır. Gelişmiş ekonomilerde, okuyanların çok az bir kısmı tahsili ile ilgili iş seçerken çoğunlukla bizim gençlerimiz aynı zamanda tahsili ile hayatını kazanma mecburiyetinde kalmaktadırlar. O halde genç öğrencilerimizin, diğerlerine nazaran bir fark yaratmaları gerekmektedir. Onlara şimdiden başarılar diliyorum.







Avukat Ali Kemal Gençcan





Yönetici: Sayın Gençcan, Hukuk Devletinin bir gereği olarak Devlet, eğitim ve öğretimde tüm vatandaşların eşit imkanlar içinde, bilime dayalı, düşündüren, bilinçlendiren, yaratıcı, barışçı ve demokratik bir ortamda eğitim görmesini temin etmekle yükümlüdür. Son dönemlerdeki Üniversitelerdeki Türban konusu sürekli tartışılmaktadır. Bir hukukçu olarak bu konu hakkındaki görüşlerinizi açıklarmısınız.?



Gençcan: Ülkemizin en önemli ve güncel sorunlarından biridir bu türban meselesi. Kanayan yaramızdır ve bazı yazarlar bu yarayı özellikle kanatmaya çalışmaktadırlar. Bu meseleyi hukuki ve insani açıdan değerlendirmek mümkündür.



Evrensel hukuk birçok deneyimlerden sora insan hakları adı ile andığımız bir yargıya varmıştır. O da basit bir tanımlama ile insanı insan yapan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Kılık kıyafet de bunlardan birisidir. Kişi ister dini inançlarından sebep, ister gelenek-göreneklerinden veya ister her ne sebepten ileri gelirse gelsin kılık kıyafetini kendisi seçebilme özgürlüğüne sahiptir. Bu bir insan hakkıdır. Bu nedenle bu hak hiçbir kimse tarafından bir başkasına verilemez, bu hakkı tanıyan bir yasal düzenlemeden de bahsedilemez. Kişi doğduğu andan beri şartsız ve koşulsuz olarak bu hakka zaten sahiptir. Evrensel hukuk bunu emretmektedir. İnsan haklarını zedeleyen bir düzenleme hiçbir zaman huzur getirmemiştir. Bilakis isyanlara, kaosa ve istikrarsızlıklara sebep olmuştur. Bu deneyimlerden sonra insan hakları ortaya çıkmıştır. Hal böyle iken hala bunları tartışıyor olmak gerçekten üzüntü vericidir.



Bazı yazarlar sınırsız özgürlük yoktur deyip bu anlayışa karşı çıkmaktadır. Gerçekten bunun bir sınır olmalı mıdır? Kötüye kullanılmamak kaydıyla güvenlik ve genel adap ve ahlak bakımından bir sınırlama yoluna gidebilir. Göz retinasından, göz ile burun arsındaki mesafeden birini diğerinden ayıracak kadar ilerlemiş teknoloji düşünüldüğünde, başörtüsünün bir güvenlik sorunu yaratmadığı rahatlıkla anlaşılabilecektir.



Kişinin doğumu ile birlikte otomatik olarak sahip olması gereken bu hak maalesef vatandaşımızdan adeta gasp edilmiş idi. Zaman zaman iyi niyetli bir takım girişimler olmuştur. Şimdi de yasal düzenleme ile giderilemeyen bu sorun anayasa değişikliği ile giderilmeye çalışılmaktadır. Hukuk düzeni içerisinde Anayasa değişikliği yapılmıştır. Ancak tüm düzenlemeler yargı denetimine tabi olduğundan ve değişiklik Anayasa Mahkemesi’ne götürüldüğünden henüz sorun giderilebilmiş değildir. İdeolojik kaygı gütmeyen hemen hemen tüm hukukçuların, Anayasa Mahkemesinin, anayasa değişikliklerini esas bakımdan inceleme yetkisi bulunmadığı için bu değişikliğe dokunamayacağını düşünmektedir. Ancak aynı düşünce birliği yakın geçmişte yaşadığımız “367 “olayında da hâkimdi. Fakat Anayasa Mahkemesi aksi yönde karar vermiştir. Ümit ediyorum ki Yüksek Mahkeme bu değişikliğe dokunmayacaktır. Eğer dokunur ve iptal yönünde karar verirse işte o zaman mesele tam bir çıkmaz hal alacaktır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanunu değiştirmek suretiyle üye sayısını çoğaltmak ve mahkemenin bu konu ile ilgili içtihat değişikliğine gitmesini temin etmek veya Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerini koruyan Anayasanın 4. Maddesi ile laiklik ilkesini düzenleyen 2. maddesini değiştirmek gibi bir çok kişi ve kurumu ayağa kaldıracak marjinal girişimlerden başka üçüncü bir yol kalmamaktadır. Yani kısaca bu iş yakın bir gelecek için çözümsüz kalacaktır denebilir.



Kişi başörtüsüne karşı olabilir, kendisi takmayabilir ve hakkı olmasa da himayesindekilere taktırmayabilir. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Ancak başkalarının taktığı moda deyimiyle türbana karışma hakkını nerden ve kimden, nasıl alabiliyor, bunu anlamak mümkün değildir. Hele hele medyaya yansıdığı gibi bir militan edası içerisinde türbanla sonuna kadar savaşacaklarını, derslere almayacaklarını, onlar girerse kendilerinin dersi boykot edeceklerini ifade eden bilim adamları, ne yaptıklarını biliyorlar mı acaba? Bunlara bilim adamı, hoca demek mümkün müdür?



Kanaatimce sadece üniversitelerde değil, isteyen herkesin istediği her yerde güvenlik gereği yüzünü açık bırakmak ve genel adap ve ahlak kaidelerine uymak kaydıyla dilediği kıyafeti kullanmakta hür olmalıdır.




Yönetici: İnsan Hakları, hem anayasa hukuku hem de uluslar arası hukukun konusuna giren oldukça geniş kapsamlı bir kavramdır. Bir yandan insanların haklarının devlete karşı korunmasını, diğer yandan da insanın kişiliğini özgürce geliştirebilmesi için gerekli koşulların sağlanmasını ifade eder. Maalesef ülkemizde vatandaş olarak bir çok hukuki haklarımızı bilmiyoruz. Kısaca bu haklarımızı açıklarmısınız.?



Gençcan: Tarihte bir çok tatsız olaylar yaşanmıştır. Hürriyeti kısıtlama, malvarlığını gasbetme, işkenceye tabi tutma, yaşama hakkından yoksun bırakma, köleleştirme v.b. havsalanın almayacağı derecede dramatik olaylar yaşanmıştır. Trajediye sebep olanların bir bölümü, değişen güç dengeleri sebebiyle bir süre sonra aynı muameleye kendileri maruz kalmıştır. Bu kısır döngü uzun süre devam ettikten sonra bu düzenin insana huzur getirmediği kanaati hasıl olmuştur. Zamanla her devlet kendi hukukunu üretmiştir, ancak şiddeti azalsa da bu ihlaller devam etmiştir ve halen etmektedir. İhlallere çoğu kere devletin organları sebep olmuştur. Bu nedenlerle imzacı devletler “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)” adlı bir metin üzerinde mutabık kalarak bir bildiri yayınlamışlardır. Bildiriye göre bir de mahkeme kurulmuştur. Türkiye de 1952’de bildiriyi imzalamış ve 1954’de bir kanunla TBMM tarafından onaylayarak iç hukukuna almıştır. Yani ülkemiz anılan sözleşmenin tarafı olmuş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini kabul etmiştir.



Mahkemeye, üye devletler arasında en fazla başvuru Türkiye’den gitmektedir. Demek oluyor ki Türkiye’de normalin çok üzerinde hak ihlalleri yaşanmaktadır. Bu nedenle vatandaşın bilinçli olması gerekmektedir. Hakların ne olduğunun, hak kaybına uğramamak için nasıl davranılması gerektiğinin ve hangi usul kullanılarak hakkın alınabileceğinin iyi bilinmesi gerekmektedir. Tabii ki bunların tümünün başta bilinmesi imkan dışıdır. Hal başa gelince araştırmak ve danışmak makul bir çözüm olarak gözükmektedir.



Özel yaşamın gizliliği, din ve vicdan özgürlüğü, bilgi edinme, 3. kişilerin müdahalesi olmaksızın iletişim araçlarının kullanılması, zarar ziyana karşı hukuk mahkemelerinde dava ikam edilmesi, tüketim maddelerinin sağlık ve hijyene uygun ve belli standartlarda olması, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi, çalışma, iş kurma, okuma, sendika ve başkaca sivil toplum örgütleri kurma hakları ilk akla gelen haklardandır. Anlaşılacağı üzere haklar çok çeşitlidir ve bunları sınırlama olanağı yoktur.



Türk Ceza Kanunun suç saydığı bir fiili işleyen şüphelinin de hakları vardır. Örneğin hırsızlık yapan veya adam öldüren kişinin, bir avukatın yardımından yararlanmak (imkanı olmayanlar için devlerin bir avukat tahsis etme yükümlülüğü vardır), isnat edilen fiil hakkında konuşmamak, lehinde olabilecek delillerin toplanmasını istemek, özel suç tipleri hariç en geç 24 saat içinde yetkili ve görevli mahkeme huzuruna çıkarılmadan daha fazla alı konamamak, neyle suçlandığını öğrenmek, yakınlarına haber verilmesini istemek gibi. Zira suçun kanunda tanımlanan bir cezası vardır. Bunu, deliller toplandıktan ve iddiaya karşı savuma yapıldıktan sonra ceza usul hükümleri çerçevesinde yetkili ceza mahkemesi takdir edecektir. Ancak bazen şüpheliyi yakalayan vatandaş veya kolluk güçlerinin, şüpheliye şiddet uyguladıkları veya ona hakaret ettikleri gözlemlenmektedir. Bu da yanlıştır ve suçtur. Böylesi girişimler, şüphelinin daha sonra intikam hissi ile bu kişilere yönelmesi gibi geri kalmış ülkelerde örnekleri çokça görülen olumuz bir neticeye sebep olur.





Avukat Ali Kemal Gençcan





Yönetici: Sayın Gençcan, Üniversite öncesi hayatınızı Çaykara’da geçirdiniz. Son nüfus sayımında ilçemizin nüfusu 1500’düşmüş. İlçemiz bir köy görüntüsünde, Hiçbir gelişme sağlamamış.Sizce bunun nedenleri nelerdir. Gelişmemizi sağlamak için varsa önerileriniz alabilirmiyim.?



Gençcan: Maalesef insanımız, memleketimize olağanüstü emek vermesine karşın aynı derecede bunun semeresini görememiştir. Ev işleri, ineklerin bakımı, tarlaların çalışılması, çayırların biçilmesi, ormanlardan yakacak temini gibi insan gücünü aşan işleri uzun yıllar boyunca insanımız yerine getirmiş, ancak karşılığında karnını bile yeterince doyuramamıştır. Toprak verimsiz, arazi eğimlidir. Bu nedenle katma değeri yüksek hangi işlerin daha uygun olduğunun tespit edilmesi ve bu işlerin yapılmasının daha uygun olacağı muhakkaktır. Neler yapılabileceği hususunda Zıraat Mühendisleri, turizmciler v.b. teknik adamlar daha isabetli şeyler söyleyebilirler. Ancak ben, yeşil örtüye zarar veren betonlaşmadan bölgemizi korumanın zaruret olduğunu, bu anlamda Çaykara’nın eski güzelliğini artık muhafaza etmediğini söyleyebilirim. Bu ölçülere dikkat ederek ilçemizin gelişmesi ve istihdamın sağlanması için mutlaka bir şeyler yapma gereği vardır.



Yönetici: İletişimsizlik en büyük sorunumuz. Bu sorunu sitemiz vasıtasıyla aşmaya çalışıyoruz. Her birimiz bir yerlerde dağılmışız. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi okuyucularımızla paylaşırımsınız.?



Gençcan: Maalesef mi yoksa çok şükür mü demek lazım, bilemiyorum, hemşehrilerimiz dünyanın dört bir tarafına yayılmış ve yerleşmiş durumdadır. Bir kısmının memleket ile irtibatı tamamen kesilmiştir. İkinci ve üçüncü nesiller iyice farklılaşmıştır. Ancak insan doğası gereği köklerine düşkündür. Nerden, ne zaman geldiğini ve akrabalarının kim olduğunu, onların nelerle meşgul olduğunu bilmek ister. Bu site ile siz, farklılaşan nesiller ile memleket arasına bir köprü kurmuş oldunuz.ve memleket hasreti ile yananların ateşine bir miktar su serptiniz.



Yönetici: Sayın Gençcan, Köylerimiz adına bir dernek kurma çalışmaları var. Gurbette yaşayan bir hemşehrimiz olarak konu hakkında düşüncelerinizi alabilirmiyim.?



Gençcan: Çok güzel olacağı kanaatindeyim. Dernek çatısı altında daha büyük organizasyonlar yapılabilir, bölge ve halkımız için yararlı talepler daha vurgulu dile getirilebilir, sorunlar daha etkili ve kısa zaman dilimleri içerisinde çözüme kavuşturulabilir. Kısaca çok yararlı olur derim.



Yönetici: Sayın Gençcan, son olarak hemşehrilerimize neler anlatmak istersiniz.?



Gençcan: Nerde ve nasıl yaşıyor olurlarsa olsunlar, kendilerine huzur ve başarı diliyorum. İhtiyaçlarını hemşehrilerimiz kanalı ile gidersinler. Böylece dayanışma ve kaynaşmanın güzel bir örneğini vermiş olurlar.



Yönetici: Hemşehrilerimize kendinizi tanıttınız. Değerli fikirlerinizi paylaştınız. Site yönetimi adına sizlere teşekkür ediyorum. Mesleğinizle uzun yıllar sizlerden faydalanacağız. Çalışmalarında başarılar dilerim.



Gençcan: Ben teşekkür ediyorum. Elimden gelen katkıyı sunmaya hazırım. Ben de şevk ve heyecanınızın devamını diliyor ve başarılı çalışmalar diliyorum.









Röportaj: Kemal ÇUMAN

İRTİBAT:

GSM: 0-505-519 84 30

e-posta:kemal.cuman@turktelekom.com.tr





Bu haber toplam 11971 defa okundu.
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
ŞAİRLERİMİZ
SİTE ANKET
Köyümüzün Öncelikli en önemli sorunu sizce nedir?
Yollar
Cenaze Morgu
Çöp
Kanalizasyon
Şadırvan ve Ortak Tuvaletler
Künye . Reklam . İletişim . RSS   Copyright © 2025 Yeşilalan(Holaysa) Köyü Tanıtım Sitesi
Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.
Yazılım & Tasarım : Mahmut ÖZDEMİR