
İlk bölümü geçtiğimiz günlerde ekrana gelen "Muhteşem Yüzyıl" dizisi büyük tepkilere yol açtı... "Bir araya gelmez" dediğimiz kesimler, köşe yazarları dizinin tarihi gerçekleri yansıtmadığı ortak kanaatinde birleştiler. Dizinin bence ilk büyük başarısı bu: Mesut Yar ile Yeni Şafak gazetesini, Milliyet ile Bugün'ü aynı cephede birleştirdi. Geçtiğimiz günlerde twitter'da da benzer tartışmalar yaşanmıştı. Ben
orada "Muhteşem Yüzyıl"ın afişlerine dikkat çekmiş, şöyle demiştim:
Şehzade Mustafa'nın (afişteki küçük çocuk) kalpağı olmasa, afişteki
kompozisyonun 16. YY İngiliz, Fransız veya İspanyol Kraliyet ailesine
ait olduğunu zannedebilirsiniz. Diziyi seyrettikten sonra ise diziye bir kardeş buldum: The Tudors... CNBC-e've e2'de oynayan The Tudors Kral Henry'nin hayatını anlatıyor.
İlgiyle seyrettiğim güzel bir dizi. Bugün benim dikkatimi çekmeyen
(afişlerin hepsine ulaşmam mümkün olmadığından zahir) bir internet
sitesinin dikkatini çekmiş: Afişlerin bazıları The Tudors afişlerini
andırıyor (bu kısmı yumuşattım)... Ve hikayedeki benzerliklere dikkat çekmiş: Kral Henry'nin kız kardeşi
de Henry'nin en yakın arkadaşı ile evleniyor, Muhteşem Yüzyıl'daki
İbrahim Paşa'da Kanuni'nin kızkardeşi ile evlenecek. Bu metni yazan
arkadaşın tarihi bilgisi diziyi yapanlarla aynı olmalı ki ('bir
benzerlik daha bulayım' saikiyle de yapmış olabilir), İbrahim Paşa'nın
gerçekten Kanuni'ye 'enişte' olduğunu araştırmamış. Neyse... Dizinin çekim kalitesi, sanatsal değeri vs.. onları bilemem, mesleğim değil... Ama eleştirmenlerin ortak kanaati, dizi tarihi gerçekleri yansıtmıyor. Dizinin ilk bölümü sonunda, benim kafamda oluşan Osmanlı ve "Sülüman" konsepti şöyle... Aslında Osmanlı, Devşirmeler ve kadınlar tarafından yönetilen bir devletti... "Sülüman" evli, barklı, çoluk çocuk sahibi idi ama canı kadın çekti mi, önünde kimse duramazdı... Allah korkusu bile... Haremağaları ise, aslında "baya" efemine adamlarmış ve Padişahımız
efendimizin ihtiyaç duyduğu "altın yol" talihlilerini seçme konusunda
kabiliyetli insanlardı... Günümüzdeki mesleki izdüşümünü yazarsak gazetenin geleceğini tehlikeye düşürebiliriz... Manzara şu... The Tudors'daki Kral Henry kadar sadakat duygusundan uzak bir eş,
canı istediği adamın kafasını kopartan bir hükümdar, eşcinsel-kadın
pazarlamacılarının doldurduğu bir saray; işte Muhteşem Yüzyıl... Halbuki bizim bildiğimiz, tarih kitaplarından okuduğumuz Kanuni, adı üstünde kanuna riayet eden bir adamdı...
Tarih kitaplarının yazdığı Kanuni, Fransa'ya mektup yazıp "dans denen
bir şey icad etmüşsünüz! Tiz yasaklana!" diye fermanlar dizen oldukça
muhafazakar bir adamdı, tahtın karşısında, anasıyla rakkaselere bıyık
buran bir adam değildi...
Okuduğumuz kadarıyla Ayşe Hafsa Sultan, oğlunun "halvete" girmesi
için eğlenceler tertip ettirecek derecede "ahlak düşkünü" bir kadın hiç
değildi... Doğrudur, Kanuni Hürrem'e aşık olmuştu. Ve aşkının gereğini yaparak
onu kendine eş yapmıştı. Bugün bize "çok eşlilik" garip gelebilir, ama o
zamanlar öyleydi işte. Hürrem Sultan ihtiraslı bir kadın olabilir, Osmanlıya zarar verdiğini
düşünebiliriz ama bu, onu bir "kapatma" gibi göstermemize mazeret
olamaz.. Veya, reyting endişemiz... Sonuç... Diziyi savunanlar haklı, sinema "kurgu" demektir. Doğru, fakat siz
bir aileyi veya bireyleri "isim, mekan ve olay" vererek anlatıyorsanız
tarihi gerçekleri, mekanı ve gelenekleri yansıtmak zorundasınız. Yoksa,
insanların kafasında, o kişi, dönem veya devlet hakkında yanlış algılar
oluşur. Bence The Tudors'u seyretmek daha mantıklı. Oyuncu kalitesi daha yüksek, reklam daha az, tarihi gerçekliğe daha sadık... Yok eğer hâla, "ben Osmanlı Sarayı'nda bir İngiliz ailesi seyretmek istiyorum" diyorsanız diyecek bir şey yok...
