Değerli okurlar,
Bu yazımda, yıllarca gururla üniformasını üzerimde taşıdığım Ordumuz hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Malumunuz milli güç; bir milletin, milli hedeflerine ulaşmak amacıyla sahip olduğu ve kullanabildiği maddi ve manevi kaynaklarının toplamıdır. Başka diğer etkenleri de ilave edebiliriz ama genel olarak milli güç; siyasal, askeri, ekonomik, nüfus, coğrafi, bilimsel, teknolojik, sosyal ve kültürel güçlerin toplamından oluşmaktadır.
Milli gücün en önemli unsurlarından biri, belki de birincisi askeri güçtür, o ülkenin silahlı kuvvetleridir.
Bu hafta, Cuma namazı çıkışı önümdekilerin sohbetine kulağım takıldı. Cemaatten biri yanındakine bir şeyler anlatırken cümlesini “Allah bizi vatansız bırakmasın, vatan olmazsa namaz da olmaz” (amin) duasıyla bitiriyordu. Ne kadar basit ve ne kadar doğru bir tespit. Ordu ve asker olmazsa vatan olmaz, vatan olmazsa namaz da olmaz. Dinin direği namaz olmazsa varın gerisini siz düşünün. Bugün özellikle işgal altındaki Afganistan’da, Irak’ta ve dünyanın bir çok yerinde her gün meydana gelen bombalı saldırılar, patlamalar, şiddet ve intihar olayları, büyük ölçüde yürütme organının iradesizliği, yönetim beceriksizliği ve o ülkelerin güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmayışından kaynaklanmaktadır.
Bir paradoks, ya da kısır döngünün ötesinde, ortada bilinen bir gerçek vardır: Bu millet, dünyanın en kıymetli arsası üzerine binalarını kurmaya ve bölgesinde her konuda sözü geçen bir devlet olmaya çalışmaktadır. Bu ülkenin toprakları çok kıymetlidir. Bu ülkenin toprakları üzerinde gözü ve emelleri olanlar çoktur. O nedenle, bu ülkenin ordusu, güvenlik güçleri daima hazır, tetikte ve güçlü olmalı, bütün kurumlar birbiriyle uyumlu çalışmalıdır.
Milletimizin her zamankinden daha fazla huzura ve istikrara ihtiyacı vardır. Kutsal vatan topraklarımızda huzur içinde yaşamamızın ve istikrarımızın en büyük güvencesi şanlı ordumuz ve güvenlik güçlerimizdir.
Değerli okurlar,
Bugün içinde bulunduğumuz tartışma ortamını, birkaç yıldır yaşadıklarımızı ve gündemi bir kenara bırakalım ve samimiyetimizle düşünelim. Hepimiz biliyoruz ki sahip olduğumuz Ordudan başka ordumuz yoktur. Bu ordunun bütün bireyleri, geçmişte milletinin bağrından gelen sizler, sizlerin babaları, ataları, bugün ise sizlerin evlatlarıdır.
Bu ordu, tarihinin hiçbir döneminde namlusunu hainler ve bölücüler hariç milletine çevirmemiştir ve inşallah çevirmeyecektir. Hainler ve bölücüler zaten kendilerini hiçbir zaman bu milletin bir parçası olarak görmemiştir.
Her kurum içerisinde elbette çürük elmalar vardır. Silahlı Kuvvetlerimiz de dahil her kuruma düşen görev, başkalarının ne dediği ve ne yaptığına bakmaksızın çürük elmaları kendi gücü ve inisiyatifi ile bir kenara ayırmak ve temizlemek olmalıdır. Bu iş, yeri ve zamanı geldiğinde kendiliğinden yapılmalıdır. Bugün milletin gözünün önünde yaşadığımız kurumlar arası çatışma ortamından kaçınılmalıdır.
Bu ordu, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul surlarına birlikte dayandığı ordudur.
Bu ordu, Çanakkale’de, Kıbrıs’ta, İç Güvenlik Harekatında kahramanlıklar yaratan ordudur.
Bu ordu, yarın başımıza bir hal geldiğinde yine vatan topraklarını ve milletini koruyacak ve kurtaracak olan yegane silahlı güçtür. O halde, Ordumuza dün olduğu gibi bugün de sahip çıkmalıyız.
Gönlümüz elbette ordumuzun, milletin sahip olduğu “değerler”e yakın olmasından yanadır. Bu ordu, gücünü aldığı milletinin emrinde olmalı, onun istek ve arzularını görebilmeli, ordusundan beklentilerini hissedebilmelidir. Dün olduğu gibi, bugün de, bağrından kopup geldiği milletinin sahip olduğu ve önemsediği “değerler”le barışık olmalıdır.
Hal böyle olduğunda göreceksiniz, bu millet daha güçlü olacak, müreffeh yaşayacak ve yarınlarına güvenle bakabilecektir.
Yazımı büyük şair Mehmet Akif’in veciz bir ifadesiyle bitirmek istiyorum:
Sahipsiz kalan vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Selam ve sevgilerimle.