Yazı Boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Em.Albay Bayram GENÇCAN
bgenccan@gmail.com
Demokratik Özerklik (Nereye kadar?)
20 Temmuz 2011 Çarşamba Saat 22:36

Konuya bir Temel fıkrası ile giriş yapmak sanırım baştan hepimizin gazını alacaktır. Fıkralarımızı kendimiz uydurur, kendimiz güleriz. Bu da onlardan biri. Birçoğunuz bir yerlerde okumuşsunuzdur.

Temel yolda giderken İdris`e rastlar. İdris`in yüzü asık, morali çok bozuktur.

-Hayırdır İdris, ne oldu der, Temel.

-Babamı kaybettik acımız büyüktür der İdris.

-Ama, baban genç idi, neden öldü ki?

-Sorma Temel, evin balkonuna çıkmış, oradan düştü.

-Yapma ya, yere düştü, öldü demek.

-Yok, pastanenin tentesine denk geldi, oradan havalandı, yay fabrikasının bahçesine düştü.

-Vah yazık, bahçede mi öldü?

-Yok, oradaki yaylardan zıpladı, elektrik tellerine düştü.

-Vah vah, elektrik çarpınca mı öldü?

-Yok, oradan da zıpladı, binanın tepesine yükseldi, baktık ölmeyi çektik vurduk oni..

Son günlerde sıkça duyduğumuz demokratik özerklik talepleri ve bu taleplerin tam da ortasında Silvan’da 13 Mehmetçiğin şehit düşmesi, zorla yaşatmaya çalıştığımız “bir olalım, birlik olalım, şu cennet vatanda beraber yaşayalım” gayretlerimizin nereye kadar, ne kadar süreceği konusunda en iyimser olanları bile bezdirmeye başladı. Demokratik özerklik isteyenlerin gafleti, babasının yaşama gayretini nihayetlendiren İdris’in özde saflığa dayanan gafletini milyonlarca kez katlamış durumda. Biz ne kadar sonsuza dek beraber yaşayalım dersek, onlar bu iş buraya kadar demeye getiriyorlar.

Yıllarca süren bölücü terörden başta bölge halkı olmak üzere bütün ülke halkı mağdur oldu. Ülkemiz milyarlarca dolar kaynağını terörle mücadeleye ayırmak zorunda kaldı. İnsanlar evlerini, köylerini terk etti, perişan oldu. Birbirlerine kız alıp vererek akraba olan bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşları, asker ocağına gönderdiklerin evlatlarının arkasından ağıtlar yaktı, göz yaşları akıttı. Ama bütün bunlar bazılarına yetmemiş gözüküyor.

Bütün bu yaşananlardan sonra, malum çevreler biz demokratik özerklik istiyoruz, kendimize özgü yasalarla kendi kendimizi yönetme hakkımıza sahip olmak istiyoruz, sizden kopmak istiyoruz derlerse, bu aşamada şapkalarımızı önümüze, silahlarımızı arkamıza alıp düşünmemiz gerekiyor bir anlığına. Ne kaybederiz, ne kazanırlar?

Bütün rütbelerini o bölgede omuzuna takan, askerlik hayatının neredeyse tamamına yakınını o bölgede yaşayan, terörle mücadelede en değerli varlığı olan bedenini ve canını ortaya koyan, vatan sevgisinden zerre kadar şüphe duymadığım bir arkadaşım, bunca gayrete rağmen, bizi kendine düşman görenlerle, bizimle aynı karede bulunmak istemeyenlerle, nereye kadar bir ve beraber olabiliriz, nereye kadar birlikte yürüyebiliriz dediğinde, inanın içim kanamış, incinmiş, bunu ondan duyabileceğime ihtimal vermemiştim. Ama, bunca yıldır yaşananların üzerine özerklik talebinin şifresiz ve yüksek sesle dile getirilmesiyle fikri kırılma yaşadığımı söyleyebilirim. Evet, nereye kadar?

Özerklik isteyenlerin bu vatana, bu devlete, bu ülkenin geleceğine, bu ülkenin refahına, mutluluğuna, bu güne kadar ne verdiğini düşündüm. Talepleri yerine geldiğinde, hatta daha da ötesi, (umarız hiçbir zaman gerçekleşmez) nihai hedeflerine vardıklarında neler kaybedebileceğimizi düşündüm. Kaybedenin kim olacağını düşündüm. Ayaklarımıza vurulmuş prangalar aklıma geldi. Kaybettiğimiz canlarımız da geldi aklıma şüphesiz. Onlara vereceğimiz, daha doğrusu veremeyeceğimiz cevaplarımız geldi aklıma. Madem sonuç buraya dayanacaktı, bu bedeller ne için ödenmişti.

Sonra, varsın, olsun dedim kendi kendime. Bizimle birlikte aynı geleceğe yürüyecek olanlarla yola devam ederiz dedim. Bizi terk edenleri kendi perişan halleri ile baş başa bırakırız dedim. Tarihin hiçbir döneminde devlet olabilme erkine kavuşamamış, kendi kendini yönetmemiş olanları, İstiklal Marşı çalındığında, ay yıldızlı bayrağımız göndere çekildiğinde içi titremeyenleri kendileri ile baş başa bırakıp, ayağa kalkar hedefe koşarız dedim.

Umarım yanılırım. Umarım demokratik özerklik talep edenler neyi talep ettiklerinin farkına varırlar ve uyanırlar. Her şeyi kaydeden tarih, kaybedeni ve kazananı da kaydedecektir.

Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsünden iki satırla sizleri selamlıyorum:

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

 

Bu makale toplam 4768 defa okundu.
teprik
ekrem sevinç
helalol olsun sana bayram bey arkadaşım
21 Temmuz 2011 Perşembe Saat 12:29
YAZARIN DİĞER YAZILARI
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
ŞAİRLERİMİZ
SİTE ANKET
Köyümüzün Öncelikli en önemli sorunu sizce nedir?
Yollar
Cenaze Morgu
Çöp
Kanalizasyon
Şadırvan ve Ortak Tuvaletler
Künye . Reklam . İletişim . RSS   Copyright © 2025 Yeşilalan(Holaysa) Köyü Tanıtım Sitesi
Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.
Yazılım & Tasarım : Mahmut ÖZDEMİR