Makalemize Yüce Rabbimizin şu mübarek ayetleriyle başlayalım. “ Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tin suresi 4) “ O yarattığı her şeyi en güzel bir şekilde yarattı ve insanı yaratmağa da çamurdan başladı. Sonra onun neslini değersiz bir suyun özünden yaptı. Sonra da onu şekillendirip içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için işitmeyi, görmeyi ve gönülleri yarattı. Siz, çok az şükrediyorsunuz.” (Secde suresi, 7, 8, 9)
“ Şanıma yemin olsun ki biz, Âdemoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde vasıtalarla taşıdık ve güzel hoş nimetlerle besledik, yaradıklarımızın çoğunun üzerine geçirdik.
Bu ayetlerden anlaşılan insanın şerefli kılınmasının en önemli unsuru Yüce Allah’ın ruhundan bir nefha taşımasındandır. Bu nefhayı kirleten insan, Kur’an ifadesiyle “.. Onların öyle kalpleri vardır ki onlarla anlamazlar, öyle gözleri vardır ki onlarla görmezler, öyle kulakları vardır ki onlarla işitmezler, işte onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha şaşkındırlar. Onlar gafillerin ta kendileridir.
İnsanoğlu hayvandan daha aşağı bir seviyeye düşmemesi için taşıdığı ruh şerefini, İmansızlık, her türlü ahlaksızlık, gıybet, iftira, dedikodu, dünyevilik hırs, intikam ve kıskançlıkla kirletmemelidir.
Şeref ve onurun korunması, güzel ahlaktan geçer. Güzel ahlak sahibi olmamız için Yüce Allah bizleri şöyle uyarıyor; “ Ey iman edenler! Kendinizi düzeltmeye bakın. Siz doğru gittikten sonra, diğer sapıtanlar size bir zarar veremez. Sonunda hepinizin varışı Allah’adır. O size neler yaptıklarınızı o zaman haber verecektir.” (Maide s. 105)
Kendimizi düzeltmenin yolu, söz, fiil, tavır ve davranışlarımızla yaptığımız hatalardan pişman olarak tövbe etmeliyiz. İnandığımız gibi yaşamalıyız. Her halimizi Kur’an ve sünnete göre ayarlamalıyız.
Konuştuklarımızın doğruluğunu, eğriliğine bakmadan, ifade etmek istediklerimizin, toplum tarafından nasıl algılanacağını düşünmeden, yaptığım, söylediğim doğrudur anlayışı, birliğe değil, ayrılığa kapı açtığını düşünmeliyiz. Yüce Allah (CC) bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır. “ Onlar ki, dinlerini parçalayıp bölük-bölük olmuşlar; her grup kendi yanındakine güvenmektedir. (Rum suresi 32)
Hiçbir Müslüman, Kur’an ayetlerini ve Hadisleri, kendi nefsinin arzusuna göre yorumlayarak, diğer Müslümanları tekfir etmemeli ve hakir görmemelidir. Müslümanın ölçüsü, Kur’an ve sünnet olduğuna göre, bu ölçülere uymaya mecbur olduğuna da inanmalıdır.
Müslüman: gıybet, dedikodu, iftira gibi çirkin hasletlerden şiddetle uzak durmalıdır. Müslüman, konuşmasıyla, tavır ve davranışlarıyla, Müslim, gayrimüslim hiçbir insanı aldatamaz, yanlışa sevk edemez. Hiçbir Müslüman, duyumlarla başkaları hakkında fikir beyan edemez, gelen haberleri araştırmadan konuşup cehalet bataklığına düşemez. Söyledikleri doğru olsa bile, zamansız yanlış yerde konuşarak fesatçılık kapısını aralayamaz. Kişinin yüzüne konuşamayacak kadar korkak olamaz ve gıybet yapamaz. Bilerek veya bilmeyerek yaptığı hatadan dönmemesi faziletsizliktir.
Müslümanlar, Yapılan hayırlı hizmetleri gördükleri ve konuştukları halde, bazı kafa karıştırıcı sözlerle, yapılan hayırlı işleri örtmeye çalışmaları, vefasızlıktır. Basit siyasi veya nefsi çıkar uğruna, yıllarca beraber olduğumuz insanı/insanları sağlıklarında veya ölümlerinden sonra, hayırla anacağımıza, dünyevilik çıkarlar için, lüzumsuz ve fütursuz bir şekilde aleyhlerinde konuşarak, çilekeş Müslümanların kalplerini yaralayamazlar. Bu gibi ve benzeri hasletler Müslümanlara yakışmaz. Bu tip insanlara itibar edilmez.
Müslümanların yüreğini yaralayan bir hususu, kul hakkı ve kardeşlik hukuku anlayışıyla taraflı/tarafsız olanların yeniden düşünmesini istiyorum. Milli görüş lideri merhum Erbakan Hoca’nın vefatının ikinci yılı münasebetiyle “ YENİ BİR DÜNYA VE ERBAKAN” konulu uluslararası bilgi şölenine katılmak üzere, İslam ülkelerinden gelen ilim ve siyaset adamlarının, Erbakan Hoca için söylediklerini, aklıselimle yeniden tefekkür etmeliyiz. “Necmettin Erbakan, ümmetin bütün dertleriyle dertlenen değerli bir şahsiyetti. En büyük ideali İslam dünyasının birleşmesiydi. D–8 bunun örneğidir. Bundan sonra bize düşen Erbakan’ın düşüncelerini ve projelerini hayata geçirmek için çalışmaktır. Erbakan devlet adamıydı devletin önemini biliyordu. Erbakan’ın düşüncelerinde çatışma yoktu. Erbakan, Yüce Allah’ın bu ümmete verdiği asrın bir hediyesidir, siyasi metoduna Hz. Yusuf deneyimi diyorum. Erbakan Hoca, Hudeybiye anlaşmasının fıkhını anlayan ve kendi döneminde uygulayan, değerli bir şahsiyetti. 1970’li yıllarda Erbakan’ın iktidar deneyimi olmasaydı, bugün birçok İslam ülkesinde iktidar olma şuurunu kazanamazdı. Erbakan Hoca ümmetin onuru Kudüs’ten geçtiğini biliyordu. Erbakan aynı zamanda ümmetin şeyhi ve yıldızıydı.”
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu konuşmaları dinleyen ve okuyan yerli şahsiyetlerimizin kalp derinliklerinde ne düşündüklerini merak ediyorum. Erbakan Hocanın ölümünden sonra aleyhinde yapılan bazı konuşmalardan pişmanlık duyanlar olacak mı? Bu konuşmalara sesiz kalanlar seslerini çıkarmayanlar yanlış ve hatalı davrandıklarını söyleyebilecekler mi? Yazdıklarımı lütfen doğru anlayınız. Meydanlara çıkıp sesli konuşarak aynı hataya düşmeyiniz. 7-Mart–2013