Akıl nimetine sahip olan her bir insan, okuma, yazma bilse de bilmese de konuşma ve yazma özgürlüğüne, sahip olmalıdırlar.
Kur’anı Kerimi ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) in hayatını okumuş isek ki okumuşuz, bir kere daha ihlasla okursak, inanın önümüzdeki beşeri engellerin tümünün çok kolay bir şekilde ortadan kalkacağını hep birlikte görmüş olacağız. İşin başı kayıtsız şartsız Yüce Allah’a iman ederek teslim olmaktan geçtiğine inanmalıyız.
Devletimizin sivil ve resmi kurumları, her ne kadar kanuni ve geleneksel disipline önem verseler de istenilen barış ve kardeşlik ruhunu sağlayamıyorlar. Aynı şekilde Sosyal cemiyetlerde, dernek, vakıf, cemaat, tarikat, sendika, parti gibi toplumsal örgütlerde de istenilen manada huzur ve barışın hâkim olduğunu da söyleyemeyiz. Huzur, barış ve kardeşliğin yeniden sağlanması için, işe aileden başlayarak, devletin tüm resmi ve sivil kurumlarına kadar yayılan ahlaksızlığın, panzehri olan İslam ahlakını, toplumun vicdan kalesine yeniden yerleştirmeliyiz.
Toplumun iyilerini tenzih ederek söylüyorum, ülkemde istenilen manada barış ve huzur yoksa ki yoktur, huzurumuzu bozan suçluyu ülke dışından çok kendi içimizde aramalıyız. Bu aziz milletin dertlerini, ülkenin milli menfaatlerini, sadece parası, unvanı, makamı, mevki si olanlar konuşmamalıdır. Hiç kimsenin kem küm yapmasına gerek yoktur. Maalesef milletimizin beynine “Biz bilmeyiz beyler bilir” gibi böyle acayip bir anlayış yerleştirilmiştir.
Tutulacak tarafı olmayan bu acayip anlayışı, milletçe yıkmadıkça, seçme ve seçilmeyi öğrenmedikçe, ahlaki değerlerimize sahip çıkmadıkça, iç ve dış çevrelerin, dinimize, inancımıza, manevi değerlerimize yaptıkları hakaret ve saldırılara karşı ciddi ve tutarlı tepki vermedikçe, içteki ağalar sırtımızdan inmeyecek, dıştaki hainlerde akrep gibi sokmaktan vaz geçmeyeceklerdir.
Bir Müslüman olarak asla ümitsiz değilim bu ülkede yapılan birçok yanlış ve adaletsiz işlerin yanında çok doğru işlerde yapılmıştır. Yeri gelmişken söylemekte fayda vardır. Ülkemizin manevi değerlerine sahip çıkan milli menfaatlerini gözetleyen herkese teşekkür etmek insanı ve vicdanı bir görevdir. Milli ve manevi değerler hususunda en fazla bedel ödeyen merhum ERBAKAN Hocayı hatırlamamakta vicdansızlıktır. Bu değerler uğrunda ciddi ve samimi gayret gösteren Sayın Başbakan ERDOĞAN’IN yaptığı hayırlı işleri görmemezlikten gelerek yanlış bir şekilde eleştirmekte tutarsızlıktır.
Üzülerek ifade edelim ki, ülkemizde “Parası olan düdüğü çalmaktadır.” Halkın içinde öyle değerler vardır ki, parası makamı olmadığı için bu önemli şahsiyetlere ne medyamız nede siyasilerimiz itibar etmez, sesleri duyulmaz. Sebebine gelince, hiç kimse kusura bakmasın istisnalar kaideyi bozmaz genel olarak medyamız siyasilerimiz bakanlarımız Başbakanlarımız kurumlarımız hep kuşatma altındadırlar. Anlatmak istediğim kuşatma basit bir çemberden ibaret değildir.
Kuşatmanın birinci halkasını sureti haktan görünen gizli hainler, sırasıyla menfaatperestler, saltanatlarını sürdürmek isteyenler, ülkenin rantını yemeye çalışan egoistler, kalemlerini paraya satan nefsi mağluplar, inançla inançsızlık arasında sıkışan şuursuz korkaklar.. Son halkasında da yalaka ve dalkavuklar yer almaktadır.
Özelikle Sayın Başbakanlar ve bakanlar, çelikleşmiş bu çemberleri kırıp, çember dışında kalan samimi ihlaslı ve bilgili insanları görmeye veya hatırlamaya imkânları olmuyor veya olamıyor. Sivil ve resmi kurumlarda da benzer kuşatmalar olunca, ülke huzur ve barış iklimine kavuşamıyor.
Sayın Başbakan’ın bu çelikleşmiş çemberleri kırmak ve daha özgür bir Türkiye için elinden gelen gayreti gösterdiğini görmemezlikten gelemeyiz. Sayın Erdoğan ve partisinin yaptığı hayırlı işleri ve yanlışlarını, ayrıca yapamadıklarını bir makale içinde yazmanın imkânsız olduğunu takdir edersiniz.
Bir Müslüman olarak, insanları değerlendirirken söylediklerine, yaptıklarına ve yapma isteği olduğu halde, yapamadıklarına bakarak değerlendirmeye tabi tutarım. Kalplerdeki hissiyatları, beynindeki fikir ve düşünceleri kul olarak bizler bilemeyiz.
Sayın Başbakan mealen diyor ki; “bu millet dün manevi değerlere karşı yapılan hakaretlere karşı tepkili olduğu halde bugün tepki vermeyişi düşündürücüdür. On yıllık iktidarımızda bu milletin tepki veren gazını mı aldık. Bir tarafı yaparken diğer tarafı boş mu bıraktık.” Bu ifadeler önemli bir özeleştiri olarak takdir edilmesi gerekir. “Parti kadrolarında yenilenme surecine girilecektir. 2023 tarihine güçlü bir Türkiye olarak girmenin vizyonunu önce partimize sonra milletimize anlatmanın ve yaşatmanın gayreti iç inde olacağız”
Birebir olmasa da mealen yazmaya çalıştığım Sayın Başbakanın sözlerini menfaatperestler ve dalkavuklar asla anlamak istemezler. Dün dünyevilikler için AK Partisinde yer bulamayan veya sırasını bekleyen masum görünüşlü insanlara, Sayın Başbakan çok dikkat etmesi lazım. Hücre yenilenmesinde Ali Veli, Veli Ali olursa, mealen yazmaya çalıştığımız yukardaki ifadelerin hiçbir manası olmayacaktır.
30 Eylül 2012 tarihine kadar hesaplı hesapsız birçok insan sayın başbakanı ziyaret edeceklerdir. Yüz yüze görüşme imkânı olmayanlar veya dolaylı bir şekilde ulaşmaya çalışacaklardır. Bazı kimseler Başbakanla görüşmedikleri halde, görüştüklerini söyleyerek şahsi menfaatleri için propaganda yapacaklardır.
Sayın Başbakan şu hususa da çok dikkat etmelidir. Güvendiği insanların referans oldukları veya Başbakanla tanıştırdıkları insanlar üzerinde bir araştırma yaparak, güvendiği insanların, güvenlerini test etmelidir. AK Partisinin içinde siyaset yapanların pek çoğu demek doğru olmazsa da, hatırı sayılır bir oranda Sayın Başbakan’ı istismar ederek, kendi makamlarını korumanın telaşı içinde olanlar gözden kaçırılmamalı. Bu beylerin maddi alt yapılarını ve kendilerini destekleyen bir kadrolaşma yaptıkları araştırılmalıdır.
AK Partisi; manevi cephesini kuvvetlendirmezse, teşkilatlarını ciddi bir eğitimden geçirilmezse, 10 yılda yaptıkları ve yapamadıklarını gelecek için masaya yatırıp gerekli olan dersleri çıkarmazsa, yeni yapılanmada tutarlı insanlara etkileyici adımlar atmazsa, Sayın Erdoğan’dan sonra AK Partisi yok demektir. Tarihte yaşadıklarımız şahidimizdir. Merhum Özal’dan sonra Ana Vatan partisi kaldı mı? Merhum Özal’ın yaptığı hatayı Sayın Erdoğan yapmamalıdır.
Sayın Başbakan sadece parti mensuplarıyla istişare etmemelidir. Aynı düşüncedeki insanların veya menfaatleri gereği AK Partisinde siyaset yapanların, Başbakan’a söyleyecekleri etkileyici sözleri olmayabilir. Geçmişte Erbakan Hocaya karşı söz söyleyemeyenler ihlaslı ve samımı zannedilirdi. Hocanın siyasi gücü azalınca ve dünyasını değiştirdikten sonra, kimlerin neler konuştuğundan ders çıkarılmalıdır.
Makalemize son verirken şu kanaatimi veya tespitimi siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Milletimiz; Merhum Erbakan Hocayı maddi cephesinden çok manevi cephesiyle tanımıştır. Hâlbuki Erbakan Hocanın maneviyatının yanında zalimleri sarsacak, İslam dünyasını harekete geçirecek maddi projelerini bilinçli bir şekilde halktan saklanmıştır. İftiraya varan laiklik karşıtı söylemlerle, haksız bir şekilde ülkeye hizmet etmesi engellenmiştir.
Sayın Başbakan manevi yönünden çok maddi cephesiyle halka tanıtılmaya çalışılıyor. Merhum Erbakan hocanın maddi yönünü, Sayın Erdoğan’ın manevi yönünü halkın belleğinden silerek, ülkenin maddi ve manevi kalkınmasına engel olmaya çalışılmaktadır. Aziz milletimiz ve Sayın Başbakan, bu çift taraflı varagele tuzağının tama taşı olmamalıdırlar. Bana göre Erbakan Hocanın maddi cephesini tanıyamayanlar, Başbakanın da manevi cephesini tanıyamıyorlar.
Bazı AK partili siyasetçiler Başbakan için “ Recep T. ERDOĞAN olarak kalmalı, Tayyıp ERBAKAN olmamalıdır” Sözde bazı AK Partililer de “ kavgacı olmayalım, kavgaya meyal olan bir konuşma üslubunu terk etmeliyiz.” Diyorlar. bu ifadeleri kullananlar ne Merhum Erbakan’ı nede Sayın Erdoğan’ı tanıyabildiler. Hakkı söyleyen Erbakan irticacı ise ben onun sadık müridiyim. Haksızlık karşısında susmayan Başbakanın üslubunu sert bulanlara, ben dilsiz şeytan değilim diyorum. Arif olan anlar, kalın sağlıcakla. 21–09–2012