Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına bela ettirilen ve milletimizi rahatsız eden, PKK terörü ile alakalı basına çıkan haberler, kafa karıştırıcı bilgilerden öteye geçmemektedir. PKK terör örgütünü kullanan şer güçler, devamlı plan değiştirdiklerinden, devlet yetkileri edindikleri bilgileri, anbean kamuoyu ile paylaşmayıp, yaptıkları açıklamalarla çelişkili duruma düşmemek için, netice alana kadar konuşmamanın daha doğru olacağını düşünmelidirler.
PKK, iç ve dış bağlantıları olan bir terör örgütüdür. Devlet yetkilileri ve siyasiler, alacakları tedbirler, verecekleri beyanatlar konusunda, dikkatli olmaya mecburdurlar. Devletin ağzından çıkan, doğru yanlış her kelime ve cümle, PKK terör örgütü ve şer güçler tarafından değerlendirileceğini düşünmelidirler. Bu sebeple siyasilerimiz ve devlet yetkilileri, yapacakları işleri kamuoyu ile paylaşmadan, susmayı tercih ederek, PKK terör örgütüne ve hain güçlere, yeni planlar yapmaya zemin hazırlamamalıdırlar.
PKK terör örgütü, 1974 yılında Ankara Yüksek Öğrenim derneği (AYÖD) içerisinde faaliyet gösteren, Abdullah Öcalan, Kesire Yıldırım, Haki Karaer, Cemil Bayık, Kemal Pir tarafından temelleri atılmıştır. Hedeflerinde Türkiye, İran, Irak, Suriye toprakları üzerinde yaşayan Kürt kökenli insanları bir araya getirerek ‘Birleşik Sosyalist Kürdistan devleti’ kurmaktı.
PKK terör örgütü ilk faaliyet alanı olarak Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep ilerini hedef seçmişlerdir. Gaziantep’te faaliyetlerini yürüten PKK terör örgütü kurucularından Haki Karaer’in, başka bir Kürt örgütü olan “Sterka sor”( kızıl yıldız) tarafından öldürülmüştür. Bu öldürülme ile PKK siyasallaşma yönünde çalışmaları başlatmıştır.
Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, 7-Temmuz 1979 tarihinde, Suriye’nin denetiminde olan Bekaa Vadisine yerleşene kadar, PKK terör örgütü, özelikle Güney doğu Anadolu bölgesinde faaliyet gösteren Marksist, Leninist derneklerin PKK çatısı altında toplamak hususunda, planlanmış bir fikir ve düşünce doğrultusunda mücadele vermiştir.
1982 yılında yapılan, PKK terör örgütünün 2. Kongresinde, silahlı mücadele yapma kararı aldılar. 15-Ağustos–1984 yılında Eruh ve Şemdinli ilçelerinde kanlı baskınlar yaptılar. 1986 yılında Mardin Pınarcık köyünü basarak aralarında çocuk, kadın 30 insanı katlediler.
1989 yılında Halkın emek partisini (HEP) kurarak siyasi faaliyette adım attılar. Sırasıyla HEP, DEP, ÖZEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP adında partiler kurarak meclise girdiler. Partilerin bir kısmını Anayasa mahkemesi kapatırken, bazılarını da kendileri feshetmiştir.
15-Şubat 1999 tarihinde Abdullah Öcalan Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Türk adaleti terörist başını İmralı’da yargılayarak idam edilmesine karar verdi. O günlerde iktidarda olan ANA-SOL-M (Ecevit, Yılmaz, Bahçeli) hükümeti infazı gerçekleştiremedi. Kısaca özetlemeye çalıştığım, PKK terör örgütünün nasıl bir örgüt olduğunu, hangi maksatla kurulduğunu, kimlerin kontrolüne geçtiğini anlayabilmek için, örgütün 1999 öncesi ve 1999 sonrası yaptığı faaliyetlerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Teferruatına girmediğimiz bu açıklamalar doğrultusunda, İster istemez insanın aklına şöyle bir soru gelebilir. PKK Terör örgütünün, ülke içi ve dışı örgütlenme çalışmalarından, siyasi, ekonomik, kültürel ve medya faaliyetlerinden, yaptığı kanlı eylemlerinden, silah, eroin kaçakçılığından, vesaire işlerden, devlet yetkilileri gerekli olan önleyici tedbirleri almak hususunda yeterli bir bilgiye sahip değilmiydi?
Buna benzer onlarca soru sorulabilir. Devletin istihbaratı veya istihbarat paylaşımı yaptığımız ülkeler, devlet yetkililerine yanlış bilgi mi veriyor? Terörist başına idam verildiği halde, neden idam bekletilerek infazı yapılmadı? Daha sonra niçin idam cezası kaldırıldı? Öcalan Türkiye gizli pazarlıklarla mı teslim edildi?
PKK terör örgütünün faaliyetlerine son vermek ve terörü bitirmek hususundaki fikir ve düşüncelerimi arz etmeden önce, çok önemli bir tespiti yapmak mecburiyetindeyiz. PKK terörünü bitirmek hususunda, İktidarın attığı adımlar üzerinden, AK Partisine yüklenmek doğru değildir. PKK terör örgütü AK Partisi ile doğmamıştır. Tabiri caizse bu kanlı terör örgütü geçmiş hükümetlerin kucağına konulduğu gibi AK Partisinin de kucağına konulmuştur.
Geçmiş hükümetlerin, kucağına konulan bu yaramaz çocuğu ıslah edemeyenler, risk almaktan çekinenler, kusura bakmasınlar, risk alan AK Partisine özelikle Başbakan’a söz söylemeye hakları yoktur. Üzülerek ifade edelim ki, muhalefet partileri, iktidarın attığı adımları Afralı, tafralı konuşmalarla istismar etmekten başka, meseleyi hal edecek bir çözüm paketini kamuoyuna açıklayamamışlardır.
MHP, terörün önlemesi hususunda hamasete dayalı sert ifadeler kullansa da, terörün tırmanmaması hususunda ülkücü gençliği sokağa çıkartmayarak, çok önemli bir tedbiri aldığını da göz artı edemeyiz. BDP, terörün bitirilmesi hususunda postacılıktan başka bir şey yapmıyor. Postacılıkla siyaset yaptığını zanneden BDP, meçlisin ve milletin hoşgörüsünü istismar ederek seçmenine mesaj vermek için, kuru kabadayılık yapmaya devam ederlerse, bilmelidirler ki bu yolun sonu çıkmaz sokaktır. Kürt halkı bunlara prim vermez vermeyecektir.
Sayın Başbakan, terörü bitirmek için, yurt içinde yaptığı siyasi, sosyal, ekonomik, hukuki ve kültürel çalışmaların yanı sıra yurt dışında yaptığı diploması ve ekonomik hamlelerden, şer güçler rahatsız olabiliriler. Lakin CHP, MHP, BDP ve bazı medya mensupları rahatsız olmamalıdırlar. Başbakanın yanlışını doğruyla düzetmek gibi bir görevlerinin olduğunu düşünmelidirler. Siyasi rant hesabıyla doğruları yanlışlarla örtmek insanı ve vicdanı değildir.
Gelinen noktaya baktığımda, yapılmasını gerekli gördüğüm şahsi fikir ve düşüncelerimi Devlet yetkililerine arz ederek kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.
1-Öcalan’la görüşmeye giden devlet yetkilileri, Kürt halkının büyük ekseriyetinin ruh yapısında, Abdullah Öcalan bir aktör bir önder olarak görülmediğini bilmelidirler. Aynı zamanda, marjinal bir grubun itaat ettiği, şer güçlerin kullandığı, terörün önemli bir parçası olduğu düşüncesiyle Öcalan’la görüşmelidirler.
2-Terör örgütünün silahlı eylemlerine son vermek hususunda, tek başına Öcalan muhatap alınmamalıdır. Devlet; her türlü ihtimali düşünerek, terörün bitirilmesine katkı sağlayacak, diğer iç ve dış unsurları sürece dâhil etmelidir. Diyelim ki bu aktörlerden biri çekilir veya ölürse, diğer aktörlerle yola devam ederek neticeye gitmelidir.
3- Devlet yetkilileri, Öcalan’ın kendine ve PKK ya ne kadar hâkim olduğunu, PKK’nın da kendi içinde tutarlı olmadığını düşünerek, farklı siyasi planlarla hareket etmeyi şimdiden projelendirmelidirler.
4- Bugüne kadar terör örgütünü destekleyen hain güçlerin, bundan sonra kendilerine faydalı olmayacağını düşünerek, desteklerini çekilmeleri halinde. Devlet yetkilileri, bu anlayışa temkinli yaklaşarak, başımıza başka bir belayı çıkaracaklarını düşünerek gerekli tedbirleri almalıdırlar.
5-Şer güçler, PKK terör örgütüyle ülkemize kurdukları tuzakların, onlara göre ihtimal dâhilinde olsa bile, kısa ve orta vadede, aleyhlerine dönebilir. Kürtlerin ve İslam dünyasının, Türkiye’nin yanında yer alacağını, İsrail’in Arz’ı mevut inancının akamete uğrayacağını, Türk ve İslam dünyasının üzerindeki planlarının bozulacağını hesap ettiklerinden, Türkiye’nin bu hususlarda bağımsız hareket etmesini engelleyecek planlarının hazır olduğu, devlet yetkilileri tarafından unutulmamalıdır. Hain güçlerin, sinsi planlarına karşılık, yetkililerimiz sabırla doğru bir şekilde çaktırmadan, gerekli olan önleyici ve plan bozucu tedbirleri almalıdırlar.
6- Terör ile Kürt halkının beklentileri aynı kefeye konulmamalıdır. Terörü bitirmenin en etkili silah, devletin resmi ve sivil organları, siyasiler, birlikte hareket etmelidir. Medya, sivil örgüt temsilcileri, kanaat önderleri, sendikalar ve diğer kuruluşlar, Terörü ve terörün uzantılarının doğru ve yanlış fikirlerini konuşmamalıdırlar. Doğru olan ne ise istişare edilmeli ve uygulamaya konmalıdır.
Sonuç olarak Terörün çözümünü sadece AK Partisinin üzerine yıkmak doğru değildir. Bu iş hamasetle, iktidara yüklenmekle çözülmez. Muhalefet projeleriyle konuşmalıdır. İktidara talip olanlar, bugünden hazırlıklı olmalıdırlar. Bugün çözüm üretmeyenler, laf olsun diye konuşanlar, yarın iktidara gelirlerse ülkenin ve iktidarlarının nasıl bir çıkmaza düşeceğini düşünmek istemiyorum. Kalın sağlıcakla..
12-Ocak- 2013
Alaettin KÖKSAL