Tarih boyunca Müslümanlar, maddi ve manevi cephelerinden saldırıya uğramışlardır. Zaman oldu, maddi ve manevi cephelerinin sağlamlığı sayesinde, düşmanlarını mağlup ederek dünyaya nizam verdiler. Zaman oldu, manevi cephelerinde gevşeklik, maddi cephelerinde zayıflık oldu ise de, manevi güçleri sayesinde ayakta kalarak, düşmanlarını şaşırtmışlardır.
Tarihin en eski devirlerinden günümüze kadar, üzerinde konuşulan ve insanları meşgul eden, iki husustan birincisi erkek ve kadının sosyal hayattaki münasebetleri, diğeri de fertlerin cemiyetlere karşı olan sorumluluklarıdır.
Müslümanlar olarak biliyoruz ki, İslam hayat nizamıdır. Kadın-erkek münasebetlerini, fertlerin toplumlarla olan ilişkilerini ve diğer bütün (siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel) meselelerimizin nasıl olacağı hususunu, derli toplu bir şekilde ortaya koymuştur.
Şer güçler, son ilahi din olan ve bütün insanlığı kuşatan İslam dinini yıkma, Müslümanları bu evrensel dinden uzaklaştırmak için yaptıkları 19 haçlı seferinden, istedikleri sonucu alamamışlardır. İstedikleri sonucu almak için, 3 asır kültür emperyalizmi yoluyla Müslümanların maneviyatlarını bozmak, imanlarını sarsmak, ibadetlerinden uzaklaştırmak, özlerinden, geleneklerinden koparmak suretiyle, 20. haçlı seferini başlatmışlardır.
Bugünkü makalemizde, haçlıların hileyle yıkmaya çalıştıkları aile müessesemizi ele alacağız. Sağlam temeller üzerinde kurulan bir aileyi hiçbir beşere güç yıkamaz. Aile devletin küçük bir nüvesi, çekirdeğidir. Aileler sağlam oldu mu, devlette sağlam olur. iç bünyede hiçbir kötü rüzgar esmez, dışardan esen kötü rüzgarlardan da etkilenmez.
Şer güçler, bu güçlü yapıyı bozmak için, en müessir silah olarak kadını ele aldılar. Akla hayale gelmeyen her türlü dolapları çevirdiler. Yuvayı yapan ve ayakta tutan dişi kuş misali, Kadını şekilden şekle çevirdiler. Kadın hakları sloganıyla, kadını kadınlığından uzaklaştırdılar. Kadın, erkek eşitliği ile kadını sömürdüler. Fiziki yapısını istismar ederek, reklâm aracı olarak kullandılar. Kadını yuvasından kopararak fuhşa sürüklediler.
Bu ve benzeri çirkinliklerden de istedikleri neticeyi tam olarak alamayınca, toptan bir yıkıma sebep olacak evlilik inancımıza, düğün, nişan, nikâh gibi İslami değerlerimizi sulandırarak bozmaya başladılar. Bu hususta kısmen başarılı oldular.
Üzülerek ifade edelim ki Müslümanlar, nişan, düğün, bayram, yaş günü, evlilik yıldönümü gibi merasimlerde bayanlar ve erkekler, mahremiyet kurallarına riayet etmeden birbirleriyle karışmış vaziyette eğlenmekten, günlerini gün etmekten hiç rahatsızlık duymamaya başladılar.
Bu gibi ve benzeri törenlere katılan, birbirleriyle Mahrem olmayan bay ve bayanlar rahatlıkla tokalaşmakta ve öpüşmektedirler. Enişte baldız, kayınbirader yenge çok rahat bir şekilde birlikte oturabiliyorlar. Takı takmak için sıraya girenler, mahrem ve namahrem kurallarına riayet etmeden, gelin ve damat adayına hayırlı olsun diye tokalaşmayı ve öpüşmeyi bir gelenek haline getirdiler.
Dikkatimizi çeken bir başka hususta birbirleriyle mahrem olan (nikâh düşmeyen) amcalar, dayılar, yeğenler, dedeler, teyzeler, halalar, analar, torunlar, babalar, toplum içinde öpüşmeleri ve kucaklaşmalarıdır. Aile içinde helal olan bir şeyi, toplumun içinde yapmak başkalarına kötü örnek olur. Mahrem ve namahremlerin birlikte oturdukları bir toplumda, kimin mahrem kimin namahrem olduğu bilinmediğinden böyle bir helalin toplum içinde yapılması sakıncalıdır.
Yeni bir aile yuvasını kurmak için bir araya gelen Müslümanlar, şuursuzca ailenin temel harcına batılıların hazırladıkları ifsat mikrobunu, kendi ellerimizle yerleştirdiğimizden haberimiz olmuyor. Sonrada bu küçük ailede ve büyük aile olan devletimiz de niçin huzursuzluk var diye kendi kendimize sorduğumuz bin bir türlü soruya cevap vermekte zorlanıyoruz.
Acı olan bir gerçekte, özetleyerek yazmaya çalıştığımız bu olumsuzlukları, mahremiyet konusunu bilenlerde yapıyor bilmeyenlerde.. Nişan nikâh, düğün törenlerinde dinimize uygun olmayan işleri gören ve bilenler de, bu hususta milleti aydınlatacak ne bir makale yazıyorlar nede bir uyarı yapıyorlar.
Yüce Allah, insan neslinin devamı için evlenmeyi emir buyurmuştur. Bu ilahi emir, kişinin mali ve özel durumlarına göre, farz, vacip ve sünnet olarak hükme bağlanmıştır.
Evlenmek ihtiyacı insan için fıtridir. Müslümanlar evlenme ihtiyacını, Yüce Allah’ın emrettiği şekilde yerine getirmeye azami dikkat etmelidirler. Evlilik konusuna fertler ve devlet müdahil olmazsa insanlar ihtiyaçlarını gidermek için gayrı meşru yollara başvurabilirler. Bu durum milletlerin intiharı ve iflası demektir.
Evlilikte nişan yapmak İslamidir. Ancak nikâh değildir. Nişanlanan erkek ve bayan nikâhlıymış gibi birlikte gezip oturamazlar. Nişan geçici bir sözleşme gibidir, her an bozulabilir. Bundan dolayıdır ki nişanlı olan bay bayanlar nikâhlı gibi davranamazlar.
Ne acıdır ki, iyilerimizi tenzih ederek söylüyorum. Ülkemizde hacısından, hocasına, sıra Müslüman’ından, sözde şuurlu Müslüman’ına kadar çoğunluk şer güçlerin ifsat edici zokalarını yutmuşlardır.
Aileyi ve toplumu ayakta tutan en önemli unsur nikâhtır. Nikâh neslin korunmasını, sosyal dokumuzun kuvvetlenmesini medenileşmemizi, huzur ve barış içinde yaşamamızı sağlayan manevi bir güçtür.
Müslümanlar, nikahın kıymetini ve gücünü hafife alırlarsa, batılı şer güçlerin sinsi tuzaklarına düşmeyeceklerinden emin olamazlar. Nişanları ve nikâhları birbirine karıştırılmış bir toplumun geleceği karanlıktır.
Düğünde asıl olan gaye gösteriş yapmak takı takmak değildir. Asıl olan nikâhı ilan etmektir. Düğünlerimizde zenginleri, makam ve mevki sahiplerini çağırıp fakirleri çağırmamak dinimizce kınanmıştır.
Şüphesiz ki her ümmetin kendi has kıyafeti ve törenleri vardır. Gayrı Müslimlerin kıyafeti ve törenleri, İslam milletinin kıyafet ve törenleriyle, taban tabana zıttır. Bugün gelinen noktaya baktığımızda aramızda herhangi bir farkın olmayışı şer güçlerin planlarına alet olduğumuzun ispatı değilmidir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor, “ Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını zinadan korusunlar… Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan beri alsınlar, ırzlarını korusunlar, görünmesi zaruri olan ( el,yüz ve ayaklar) haricindeki diğer uzuvlarını açıp göstermesinler…(Nur 30-31)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurdu. “ Bir kavme benzeyen kişi onlardandır. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyiniz onlara muhalefet ediniz. Giyimde, kadınlara erkeklere, erkekler kadınlara benzemesin.”
Nereden nasıl vurulduğunu düşünemeyen Müslüman şer güçlerin açık hedefidir. Düşman; hedefe koyduğu Müslümanları parçalamak için her yönden ateş etmektedir. Düşmanın oklarından acı duyan Müslüman, hedef olmaktan çıkıp İslam siperine girmeli, insanlığı ifsat eden şer güçlerin, her türlü zulmünü ve fitnesini önlemelidir.