EY MUHALEFET! MİLLETİ YORMAKTAN VAZ GEÇİN.
29 Haziran 2013 Cumartesi Saat 23:37
Anlaşılan bu makalemiz de, ister istemez uzun olacaktır. Yayıncı arkadaşlarımız kusura bakmasınlar. Peşinen kendilerinden özür dileyerek konumuza girmek istiyorum. Muhalefetin görevi, iktidarı yapıcı eleştirilerle yönlendirmek, iktidardan yorulan milleti rahatlatmak ve halkı ikna ederek, yönetimi hukuki yoldan seçimle devralmaktır. Üzülerek ifade edelim ki, ülkemizdeki muhalefet iktidara gelmek için milletin yanında olmak yerine, milletin manevi değerlerine hakaret eden, dış hainlerin ve içteki şuursuz marjinal grupların yanın da yer alarak, milleti bıktırmak ve yormak suretiyle bir nevi zorla iktidara gelme yolunu tercih etmektedirler. Kabul etseniz de etmeseniz de, AK Partisi iktidarı, özelikle Sayın Başbakan bu yangını söndürmek ve kardeşkanının dökülmesine engel olmak için, büyük bir risk alarak yangına itfaiye hortumunu yaklaştırıp yangını söndürmeye başlayınca, dış şer güçler ayağa kalkarak, Sayın Başbakan’a engel olmak için her türlü hain planlarını devreye sokmuşlardır. Bu çirkin ve hain senaryoların, İmansız vicdanlarda, İslamsız bedenlerde yer bulmasını doğal karşılayabiliriz. Lakin vicdanlarında da zerre kadar İman, bedenlerinde ve eylemlerinde kısmen İslam belirtileri olan insanların bu yangını söndürmeye çalışan Başbakan’a acımasızca muhalefet etmeleri doğru bir davranış değildir. Sözde bazı aydın ve siyasetçilerin, ileri sürdükleri bir takım gerekçeleri aklıselim, ehli vicdan, ehli siyaset ve ehli ahlak sahibi insanlar tarafından doğru kabul edilmemektedir. Hele hele yabancıların ve içteki şuursuzların yanında direk ve endirekt bir şekilde yer almak ve destek vermek, anlaşılır gibi değildir. İleri demokrasiyi ve özgürleşmeyi savunan tüm aydınları, medya mensuplarını ve patronları, iş adamlarını, sendikaları, tarikatları, cemaatları, inanç gruplarını, (Alevi ve sunileri ve diğerlerini) sağcıları, solcuları, liberalleri, komünistleri, milliyetçileri, milli görüşçüleri, Kürtleri, Türkleri hülasa herkesimin sözcülerine ve taraftarlarına sesleniyorum. Bu saydığım ve sayamadığım kesimlerin iyilerini tenzih ederek söylüyorum. Sözde kendini aydın, fikir, düşünce ve siyaset adamı olarak gören bir kısım bay ve bayanlar, Dün yapılan haksızlıklara karşı ağızlarını açmadıkları veya açamadıkları halde, şimdi hükûmete karşı, şımarıkça ve acımasızca eleştiriler yapmaları, kabul edilir cinsten değildir.
Yaşadığımız bazı olayları ve hakarete varan bazı sözleri birebir yaşayanlara hatırlatmak, o günleri yaşamayan gençlere duyurmak ve bilgilendirmek için birkaç olayı kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Geldiğimiz bu noktada, dün acımasız hakaretlerine maruz kaldığımız bu zihniyetin mensuplarına, şöyle mi demeliyiz. “Bakın sizin çağdaş dediğiniz o günün Türkiye’si ile bugünün Türkiye’sini karşılaştıramayacak kadar gerici ve yobazsınız. Sizler ileri demokrasiye ve özgürlüklere tahammül edemeyeceğinizden, haydin bakalım Suriye’ye” mi demeliyiz. Hayır, asla böyle bir şey demeyiz. Çünkü biz değişmeyen her zaman yeniliğini koruyan, tüm zamanlara hitap eden ve kıyamet sabahına kadar değiştirilmesi mümkün olmayan, bir medeniyetin mensuplarıyız. Sabırlıyız sabırla tedbirlerimizi alarak neticeyi bekleriz. Ne büyüksün Allah’ım! o günlerden bugünlere, daha nice hayırlı gün ve zamanlara… Daha dün, Kürt ve alevi sorunlarını gündeme getiremeyenler, bugün gelinen noktayı istismar etmek ve beğenmemek, şımarıklığın ötesinde nankörlüktür. ‘Az tamah çok ziyan verir’ sözü unutulmamalıdır. Irak Başbakanı Malikinin cinayetlerine, Beşar Esat ve babası Hafız Esat’ın Sünnilere yaptığı vahşi katliamlarını adeta savunurcasına susanlar, Başbağ katliamını konuşmayanlar, yanlı ve kasıtlı bir şekilde yazılmış tarihlerin tesirinde kalarak, Yavuz Sultan Selim’e hakaret edenler, barışa katkı sağlayamazlar. Böyle bir durum ve davranış şımarıklığın ötesinde, tarihi bir kinin, intikam ve nefretin dışarıya yansımasıdır. Yeri gelmişken soralım, CHP-MHP-BDP ve diğer siyasi partiler, demokrasi ve özgürleşme noktasında AK Partisi hükümetine ne katkıları olmuştur. Yeni bir anayasa yapalım denildiğinde, 40 dereden su getirerek ipe un seriyorlar. Barış surecine destek olun kan dursun deniliyor. Hayır, sen Türkiye’yi bölmeye çalışıyorsun, terörist başı ile pazarlık yapıyorsun demeye çalışıyorlar. Komşularımızla sıfır sorun politikaları üretelim, hayır sen Amerika’nın güdümündesin. Amerika’nın, Batının ve İsrail’in haksızlıklarına ve dayatmalarına karşı red cevaplar verildiğinde, adeta sevinircesine sıra sizlere gelecek bir anlayışla “ne haber, güvendiğin dağlara kar yağdı artık yolcusun, gidicisin” diyerek, sizler batılıların dümen suyuna girerek, İsrail’e ve Amerika’ya göz kırpıyorsunuz. Bu millet sizleri çok iyi biliyor ve tanıyor. Koalisyon hükûmeti döneminde Türkiye’yi ekonomik olarak nasıl batırdığınızı, terörist başının idamını hangi gerekçelerle ertelediğinizi biliyor. Ayrıca Fazilet partisi Genel başkanı Sayın Recai KUTAN sizlere gelerek, altın tepsi içinde Başbakanlık makamını sunduğu halde, oysa siz ülkücülere katil diyen Rahşan Ecevit’e rağmen Merhum Ecevit’in karşısında esas duruşa geçerek Başbakan yardımcılığını kabul ettiniz. Düştüğünüz bu durumu kamuoyuna izah edebilirmisiniz. Devlet yönetiminde tecrübesiz olduğunuz için Başbakanlığı kabul edemediğinizi söyleyebilirmisiniz. Yoksa devlet yönetiminde tecrübeli olan fazilet partisine Başbakanlığı teslim etmekten kıskandınız veya birileri asla fazilet partisi ile koalisyon hükümeti kurmayacaksınız dedikleri için, ANA-SOL-M hükümetine evet dediğinizi söyleyebilirmisiniz. AK partisi de kendini hesaba çekmelidir, nerde nasıl yanlış yaptığını veya yanlışa düşürüldüğünü araştırmalıdır. Kendi içinde ve kendisine destek veren, yandaş gibi görünen, medya kuruluşları içindeki bir kısım insanların, toplumu nasıl yönlendirdiklerini araştırarak gerekli olan tedbirleri almalıdırlar.
Üzülerek ifade edelim ki, merhum Erbakan Hocamızın deyimiyle, Saadet partisi ağırlıklı olarak tecrübesizlerin ve çoluk çocuğun eline terkedilince, işler darmadağın olmuştur. Ülkenin fikir ve inanç lokomotifi adeta hangara çekilerek, AK saçlıların da değeri düşürülmüştür. Ülkemizin iç işlerine karışmak isteyen dış şer güçlere ve onların içteki uzantılarına karşı birlikte milli bir duruş sergileyelim denildiğinde, hayır deyip karşı tarafta yer alarak, hiçbir vatandaşımızın hoşuna gitmeyecek sözlerle, milli iradeye muhalefet yapanların muhalefeti muhalefet değildir. Muhalefetin temel prensibi “HAYRA MOTOR, ŞERRE FREN OLMAKTIR.” |