Alaettin KÖKSAL
e.koksal@hotmail.com
EY MUHALEFET! MİLLETİ YORMAKTAN VAZ GEÇİN.
29 Haziran 2013 Cumartesi Saat 23:37

Anlaşılan bu makalemiz de, ister istemez uzun olacaktır. Yayıncı arkadaşlarımız kusura bakmasınlar. Peşinen kendilerinden özür dileyerek konumuza girmek istiyorum. Muhalefetin görevi, iktidarı yapıcı eleştirilerle yönlendirmek, iktidardan yorulan milleti rahatlatmak ve halkı ikna ederek, yönetimi hukuki yoldan seçimle devralmaktır.

Üzülerek ifade edelim ki, ülkemizdeki muhalefet iktidara gelmek için milletin yanında olmak yerine, milletin manevi değerlerine hakaret eden, dış hainlerin ve içteki şuursuz marjinal grupların yanın da yer alarak, milleti bıktırmak ve yormak suretiyle bir nevi zorla iktidara gelme yolunu tercih etmektedirler.
Ey muhalefet! Biliniz ki bu yol çıkmaz sokaktır. Geçmişte bu şekilde iktidar olunmuştur. Lakin ülkemize ve milletimize zarardan başka hiçbir faydası olmamıştır. Açmaya çalıştığınız kırmızı işaretli bu yolun, sizlere hiçbir faydası olmadığı halde, bu yola girenlerde, her defasında ülkeyi duvara toslayarak çekilmişlerdir. Geriye bıraktıkları ağır faturayı milletimiz ödemiştir, ödemektedir. Bu işe sebep olanların cezasını milletimiz sandıkta kesmiştir ve kesecektir.
Üzülerek ifade edelim ki bu ağır faturayı ödeyenler, güneşin altında çalışarak, yüzü kavrulan, elleri nasırlaşan, dudakları susuzluktan çatlayan, terli fistanları ve gömlekleri üzerlerine kuruyan, Ahmet efendiler Fatma analardır. Ne acıdır ki, o babaların ve anaların çocuklarından bir kısmı, gaspedilen haklarını arayacağına şuursuzca işin farkında olmadan, bilerek veya bilmeyerek meydanlara çıkarak haksız kazanç sağlayan faiz lobicilerin figüranlığını yapmaktadırlar.

Tarihi derinliklere gitmeden son 50–60 yılda yaşadıklarımızı aklıselimle değerlendirebilirsek ülkemiz ve milletimiz üzerinde, kimlerin nasıl hain planlar yaptığını görerek, bu çirkin oyunlarını hep birlikte bozabiliriz. Bunun yolu da kula kul olmaktan kurtulup, sadece Yüce Allah’a kul olmayı kabul etmeliyiz.
Şu halimize bakın ülkemde kırk yıla yakın Türk, Kürt kavgası yaşanmıştır. Bu kavgaya dış şer güçler benzinle koşarken, içteki yöneticilerimiz ortak bir kararla birlikte risk almaya yanaşmadıkları için, iktidarları dönemlerinde birçok yolu denedikleri halde bu yangını söndürememişlerdir.

Kabul etseniz de etmeseniz de, AK Partisi iktidarı, özelikle Sayın Başbakan bu yangını söndürmek ve kardeşkanının dökülmesine engel olmak için, büyük bir risk alarak yangına itfaiye hortumunu yaklaştırıp yangını söndürmeye başlayınca, dış şer güçler ayağa kalkarak, Sayın Başbakan’a engel olmak için her türlü hain planlarını devreye sokmuşlardır.

Bu çirkin ve hain senaryoların, İmansız vicdanlarda, İslamsız bedenlerde yer bulmasını doğal karşılayabiliriz. Lakin vicdanlarında da zerre kadar İman, bedenlerinde ve eylemlerinde kısmen İslam belirtileri olan insanların bu yangını söndürmeye çalışan Başbakan’a acımasızca muhalefet etmeleri doğru bir davranış değildir.

Sözde bazı aydın ve siyasetçilerin, ileri sürdükleri bir takım gerekçeleri aklıselim, ehli vicdan, ehli siyaset ve ehli ahlak sahibi insanlar tarafından doğru kabul edilmemektedir. Hele hele yabancıların ve içteki şuursuzların yanında direk ve endirekt bir şekilde yer almak ve destek vermek, anlaşılır gibi değildir.

Makalemizin başlığına koyduğumuz, Ey muhalefet! Milleti yormaktan vazgeçiniz, hitabımızla, sadece siyasi muhalefeti kast etmiyorum. Mevcut sisteme, bürokratik oligarşiye, adaletsiz paylaşıma, dengesiz kalkınmaya, temel insan hak ve özgürlüklerine karşı yapılan hukuksuzluklara muhalefet eden beylere seslenmek istiyorum.

İleri demokrasiyi ve özgürleşmeyi savunan tüm aydınları, medya mensuplarını ve patronları, iş adamlarını, sendikaları, tarikatları, cemaatları, inanç gruplarını, (Alevi ve sunileri ve diğerlerini) sağcıları, solcuları, liberalleri, komünistleri, milliyetçileri, milli görüşçüleri, Kürtleri, Türkleri hülasa herkesimin sözcülerine ve taraftarlarına sesleniyorum.

Bu saydığım ve sayamadığım kesimlerin iyilerini tenzih ederek söylüyorum. Sözde kendini aydın, fikir, düşünce ve siyaset adamı olarak gören bir kısım bay ve bayanlar, Dün yapılan haksızlıklara karşı ağızlarını açmadıkları veya açamadıkları halde, şimdi hükûmete karşı, şımarıkça ve acımasızca eleştiriler yapmaları, kabul edilir cinsten değildir.


Bu bay ve bayanların dünkü tavırlarını, davranış ve duruşlarını bilmeyenler, bu insanlar cengâver, adil, her kesin hakkını savunan mücadeleci insanlar sanarak saygı duyabilirler. Gezi parkı olayları ile her şey ortaya çıktı. Kazın ayağı öyle olmadığını herkes gördü.

Yaşadığımız bazı olayları ve hakarete varan bazı sözleri birebir yaşayanlara hatırlatmak, o günleri yaşamayan gençlere duyurmak ve bilgilendirmek için birkaç olayı kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.

Refah partisini iktidardan düşürmek için, beşli çete dedikleri Türkiye’nin 5 önemli sivil örgütün (DİSK-TÜRKİŞ-TOBB-TESK- TİSK) organize ettiği mitinglere katılan insanlar “MOLLALAR İRAN’A ”diye bağırıyorlardı. Sakallı erkeklere, başörtülü ve çarşaflı bayanların yüzlerine, Atatürk posterlerine tutarak “Çağdaş modern Türkiye’de gericilerin yeri yoktur” cümleleriyle tahrik etmeye çalışıyorlardı.
O günlerden bu günlere geldik. Bugün alevi dedelerinden bir kısmını İran’a götürmeye rehberlik edenler, Beşar Esat’ın yanında yer alanlar, çarşaflı ve başörtülü kadınlara rozet takanlar, başörtüsü takıp müftü karısıyım diyenler, acaba hangi zihniyetin mensuplarıdırlar.

Geldiğimiz bu noktada, dün acımasız hakaretlerine maruz kaldığımız bu zihniyetin mensuplarına, şöyle mi demeliyiz. “Bakın sizin çağdaş dediğiniz o günün Türkiye’si ile bugünün Türkiye’sini karşılaştıramayacak kadar gerici ve yobazsınız. Sizler ileri demokrasiye ve özgürlüklere tahammül edemeyeceğinizden, haydin bakalım Suriye’ye” mi demeliyiz.

Hayır, asla böyle bir şey demeyiz. Çünkü biz değişmeyen her zaman yeniliğini koruyan, tüm zamanlara hitap eden ve kıyamet sabahına kadar değiştirilmesi mümkün olmayan, bir medeniyetin mensuplarıyız. Sabırlıyız sabırla tedbirlerimizi alarak neticeyi bekleriz. Ne büyüksün Allah’ım! o günlerden bugünlere, daha nice hayırlı gün ve zamanlara…

Daha dün, Kürt ve alevi sorunlarını gündeme getiremeyenler, bugün gelinen noktayı istismar etmek ve beğenmemek, şımarıklığın ötesinde nankörlüktür. ‘Az tamah çok ziyan verir’ sözü unutulmamalıdır.

Yapılan alevi çalıştaylarına, barış sureci için atılan adımlara ve iyileştirmelere rağmen, halen bir kısım sözde alevi dedeleri ve sözcüleri, Kürt siyasetçileri ve aydınları, Başbakana güvenmiyoruz. Kürtlerden ve Alevilerden özür dilemelidir gibi ifadeler, en hafif ifadeyle ahlaki değildir. Dersimi konuşamayanlar, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını kasıtlı olarak Sünnilerin üzerine yıkmaya çalışanlar, cebir-şiddet-kin- nefret bizde yoktur diyemezler.

Irak Başbakanı Malikinin cinayetlerine, Beşar Esat ve babası Hafız Esat’ın Sünnilere yaptığı vahşi katliamlarını adeta savunurcasına susanlar, Başbağ katliamını konuşmayanlar, yanlı ve kasıtlı bir şekilde yazılmış tarihlerin tesirinde kalarak, Yavuz Sultan Selim’e hakaret edenler, barışa katkı sağlayamazlar. Böyle bir durum ve davranış şımarıklığın ötesinde, tarihi bir kinin, intikam ve nefretin dışarıya yansımasıdır.

Yeri gelmişken soralım, CHP-MHP-BDP ve diğer siyasi partiler, demokrasi ve özgürleşme noktasında AK Partisi hükümetine ne katkıları olmuştur. Yeni bir anayasa yapalım denildiğinde, 40 dereden su getirerek ipe un seriyorlar. Barış surecine destek olun kan dursun deniliyor. Hayır, sen Türkiye’yi bölmeye çalışıyorsun, terörist başı ile pazarlık yapıyorsun demeye çalışıyorlar.

Komşularımızla sıfır sorun politikaları üretelim, hayır sen Amerika’nın güdümündesin. Amerika’nın, Batının ve İsrail’in haksızlıklarına ve dayatmalarına karşı red cevaplar verildiğinde, adeta sevinircesine sıra sizlere gelecek bir anlayışla “ne haber, güvendiğin dağlara kar yağdı artık yolcusun, gidicisin” diyerek, sizler batılıların dümen suyuna girerek, İsrail’e ve Amerika’ya göz kırpıyorsunuz.

Sayın Bahçeli ve MHP, iktidara karşı yaptığı muhalefeti yeniden gözden geçirmelidir. AK partisi hükümetinin icraatlarını, özelikle Sayın Başbakan Erdoğan’ın ekonomik kalkınma ile alakalı projelerini, barış sureci ile ilgili aldığı riski ve diğer birçok hususu yeniden masaya yatırdıktan sonra eleştirme görevini yapmalıdırlar.
Bu millet hafızasını kaybetmiş değildir. Farzımuhal AK Partisi iktidardan düşürülürse veya iktidardan çekilirse, muhalefette olan partiler hükümet kurabilirler mi? kursalar Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarını sağlayabilirler mi.? Bu güveni halka verebilirler mi? Ülkeyi AK Partisinden daha iyi yönetmek için projeleriniz varmıdır, sorusunu cevaplayabilirler mi?

Bu millet sizleri çok iyi biliyor ve tanıyor. Koalisyon hükûmeti döneminde Türkiye’yi ekonomik olarak nasıl batırdığınızı, terörist başının idamını hangi gerekçelerle ertelediğinizi biliyor. Ayrıca Fazilet partisi Genel başkanı Sayın Recai KUTAN sizlere gelerek, altın tepsi içinde Başbakanlık makamını sunduğu halde, oysa siz ülkücülere katil diyen Rahşan Ecevit’e rağmen Merhum Ecevit’in karşısında esas duruşa geçerek Başbakan yardımcılığını kabul ettiniz.

Düştüğünüz bu durumu kamuoyuna izah edebilirmisiniz. Devlet yönetiminde tecrübesiz olduğunuz için Başbakanlığı kabul edemediğinizi söyleyebilirmisiniz. Yoksa devlet yönetiminde tecrübeli olan fazilet partisine Başbakanlığı teslim etmekten kıskandınız veya birileri asla fazilet partisi ile koalisyon hükümeti kurmayacaksınız dedikleri için, ANA-SOL-M hükümetine evet dediğinizi söyleyebilirmisiniz.

Sayın Kılıçdaroğlu demokrasi ve özgürlükler konusunda en son konuşması gereken bir kişidir. İki de bir Sayın Başbakan’a ’özür dile çağrısı yapan Kemal bey, Yıllarca mütedeyyin insanlara yapılan zulümlerden, ayrıca AK Partisini dış ülkelere şikâyet ettiğinden dolayı 76 milyonun huzuruna çıkarak özür dilemelidir.

AK partisi de kendini hesaba çekmelidir, nerde nasıl yanlış yaptığını veya yanlışa düşürüldüğünü araştırmalıdır. Kendi içinde ve kendisine destek veren, yandaş gibi görünen, medya kuruluşları içindeki bir kısım insanların, toplumu nasıl yönlendirdiklerini araştırarak gerekli olan tedbirleri almalıdırlar.


“DİK DURACAĞIZ AMA DİKLEŞMEYECEĞİZ” sözü şamar oğlanına döndürülmemelidir. Doğru işlerinize engel olanların ümüğünü sıkmalısınız. Yanlış işlerinize fren olanlara da teşekkür etmesini bilmelisiniz. Gezi parkı olayları arkasındaki hain güçlerin ve siper saldırılarla Ülkemizde ne yapmak istediklerini kamuoyu ile paylaşarak şuursuz siyasetçilerin ufkunu açmalısınız.
Saadet partilerin verdikleri siyasi beyanatlarına baktığımızda, sanki bu insanlar, Türkiye’de veya dünya gezegeninde yaşamıyorlar dersiniz. Saadet partililer, hain güçlerin ülkemizle nasıl uğraştıklarını bilmeyecek kadar bilgisiz olmalarını düşünemiyorum.. Ülke siyasetinin önündeki engellerin kalkması hususunda sanki fikirleri yokmuş gibi basit ve hissi beyanatlarla zaman israfı yapmalarını kabul edemiyorum.

Üzülerek ifade edelim ki, merhum Erbakan Hocamızın deyimiyle, Saadet partisi ağırlıklı olarak tecrübesizlerin ve çoluk çocuğun eline terkedilince, işler darmadağın olmuştur. Ülkenin fikir ve inanç lokomotifi adeta hangara çekilerek, AK saçlıların da değeri düşürülmüştür.

Ülkemizin iç işlerine karışmak isteyen dış şer güçlere ve onların içteki uzantılarına karşı birlikte milli bir duruş sergileyelim denildiğinde, hayır deyip karşı tarafta yer alarak, hiçbir vatandaşımızın hoşuna gitmeyecek sözlerle, milli iradeye muhalefet yapanların muhalefeti muhalefet değildir. Muhalefetin temel prensibi

“HAYRA MOTOR, ŞERRE FREN OLMAKTIR.”
Bu prensibe göre muhalefet yapmayanlar, milleti yordukları için, millet ister istemez, AK Partisi havuzunda yorgunluğunu gidermeye çalışıyor. Benden söylemesi. Takdir Allah’ındır, gerisi angarya..