Alaettin KÖKSAL
e.koksal@hotmail.com
ÖMÜR SERMAYEMİZİN KIYMETİNİ BİLİYORMUYUZ?
01 Mayıs 2013 Çarşamba Saat 12:44

Süresini bilemediğimiz, sınırlı ömür sermayemizi nerede nasıl kullandığımızın hesabını yaptık mı? Ecel denilen hakikat, kapımızı çaldığı zaman, sende kimsin niye geldin, diyebilecek miyiz?
Yüce Allah, (cc) yarattığı her bir insan için, sürelerini farklı kıldığı ömür sermayesi ile dünyaya göndermiştir. Bu sermayenin ne zaman, nerede, nasıl biteceğini de kuluna bildirmemiştir. Buluğ cağına ermiş olan her insan, ömür sermayesinden ne kadarını tükettiğini bildiği halde geriye ne kadar kaldığını bilemez.

İnsanoğlu ömür sermayesinin her anını Yüce Allah’ın emrettiği şekilde kullanarak, ebedi hayatını kazanmalıdır. Yüce Allah’ın yasakladıklarıyla ömür sermayesini tüketenler, ebedi hayatlarını kendi elleriyle karartmış olacaklardır. Sınırlı bir sermaye ile ebedi bir kazanç sağlamak isteyenler, Allah’ın emrettiklerini yerine getirmeyi, yasaklarından sakınmayı kendilerine şiar edinmelidirler.
Ebedi hayatımızın cennetle sonuçlanması ve Yüce Allah’ın cemaliyle şereflenmemizin ilk şartı kayıtsız şartsız bir imana sahip olmalıyız. Bu iman kuru bir sözle olmamalıdır. Bütün hücrelerinle kayıtsız şartsız yanı pazarlıksız bir şekilde iman etmeliyiz. Yaratılmış olan tüm varlıklardan ve beşeri güçlerden korkmamalıyız. Yüce Allah’ın emrettiği şekilde elimizden gelen ve meşru olan her türlü tedbiri alarak Yüce Yaratana teslim olmalıyız.

Sınırlı ve bilinmeyenli ömür sermayemizi kullanırken, hangi işleri yapıp, yapmayacağımızı takdir edersiniz ki bir makalenin içinde anlatmak veya sıralayarak yazmak mümkün değildir. Yapılacak iş Kur’an ve sünnete sarılıp, nefsimizi hesaba çekmek suretiyle, geçmişte yaptığımız günahlarımızı tövbe ile hasenata çevirmeyi, geleceğimizi de muhlis bir kul olarak yaşamaya karar vermeliyiz.
Bugünden itibaren kalan ömür sermayemiz için, yeni bir sayfa açmalıyız. Bu sayfa İmanla aydınlatılmalı ibadetlerle kuvvetlendirilmelidir. Bu sayfada yalan, dolan, gıybet, iftira, dedikodu, hırs, kin, intikam, taassup, gibi ve benzeri çirkin söz ve amellerle kirletilmemelidir.

Müslümanlar olarak hangi işi yaparsak yapalım asla doğruluktan ayrılmamalıyız. Ticaretimize, siyasetimize, ibadetimize yalan ve riya bulaştırmamalıyız. Sevdiğimiz insanların hatalarını görmeyip, sevmediğimiz insanların hatalarını alabildiğine iğneleyerek ve tahrik ederek hakaret etmekten sakınmalıyız. Yalan söyleyen kim olursa olsun onun yalanını asla onaylamamalıyız. Doğru kimden gelirse gelsin o doğruyu söyleyeni asla görmemezlikte gelmemeliyiz.

Şu hususun altını kalın çizgilerle çizerek bazı meselelere temas etmek istiyorum. Müslümanlar olarak, ben Müslümanım diyen herkesi inancımız gereği sevmeye mecburuz. İsteyen Kur’an sünnete baksın, bakamıyorsa bir bilene sorsun ve öğrensin. Ülkemiz nüfusunun %99,99 Müslüman olduğuna göre herkes Müslümanlığın ne olduğunu Müslümanım diyen bir insanın ne gibi yükümlükler altına girdiğini bilmeli ve ona göre konuşmalıdır.

Her yaratılmışın bir ecel vakti olduğuna göre, ülkemizde ki sivil ve resmi kurum ve kuruluşların ve yöneticilerinin de bir ölüm vakti vardır. Yarın eyvah dememek için, özelikle siyasilerin ve etkili kişilerin konuşma üslupları, muhalefetleri, rekabetleri Müslüman ahlakına uygun olmalıdır. Ülke ve millet yararına yapılan doğruları söylemekten çekinmemeliyiz. Daha iyisini yapmak için kalıcı ve tutarlı projeler üretmeliyiz. Bedel ödeyenleri rahmetle anmaktan korkmamalıyız veyahut utanmamalıyız. Bilelim ki, ömür sermayelerini Allah rızasına uygun kullananlar iki cihanda mutlu olacaklarıdır.

Kimin ne yaptığını ne konuştuğunu ne yazdığını, kimin kimlerle ne görüştüğünü, geçmişte ve bugün ne gibi siyası kararlar alındığını bilmeyenimiz yoktur. Meclisten jet hızıyla nasıl yasalar çıkarıldığını, ekonomimizin nasıl batırıldığını, idam sucunun kaldırılmasına nasıl karar verildiğini, 28 Şubat sürecinde kimlerin esas duruşa geçtiğini, daha birçok meselenin tamamını değilse de birçoğunu milletimiz bilmektedir. Bugün esip gürleyenlerin, dün süt dökmüş kedi gibi nasıl sindiklerini unutmadık.

Dün etnik kimliğini öyle veya böyle söyleyemeyenler, bugün gelinen noktayı istismar ederek bir kabadayı tavrıyla “Ben Türk değilim Kürdüm” şımarıklığını yapmamalıdırlar. Türk, Kürt veya başka bir etnik kökenden olmak hiçbir insanın elinde değildir. Hiç kimse ırkını, dilini inkâr etmez. İnanan insan bilir ki “ Renkler ve diller Allah’ın ayetlerindendir. Üstünlüğün takvada olduğuna inanır. Hiç kimse bedel ödedim ve hakkımı aldım dememelidir. İnkâr ve zulümle hiçbir hak engellenemediği gibi zulümle de elde edilemez. Her şeyin yaratıcı Yüce Allah’tır, hayır ve şerrin doğum vaktine kadar insanlar imtihan edilir. Kul hayır ve şer tedbirlere başvurarak imtihanı kazanır/kaybeder.
Sonuç olarak ömür sermayemizi yalanla, haramla insana yakışmayan çirkinliklerle, heba etmeyelim. Sermaye bitince, eyvah demenin, pişmanlık duymanın faydası olmayacaktır. İnanan inanmayan sonunda Yüce Allah’ın huzuruna çıkacaktır. Zaman geçmeden isteyen ömür sermayesini iyi yolda kulansın benden söylemesi. Arif olan anlar.

27-Nisan-2013
Alaettin KÖKSAL