Gamze Melâl Tokay
gamzemelal@gmail.com
Tüccar'un Akillisu
15 Ocak 2012 Pazar Saat 01:08

Yazı yazmaya epeyce ara verdik...Vakit,okura kendimizi affettirme vaktidir. 

   Öyle yoğun bir aşk duygusu ile başladım ki sevdaluğumu yazmaya, baktım gelen tepkiler benden daha fazlaca sahipleniyor Trabzon'u, her zamanki huyumdur efendim, kıskandım ziyadesiyle. Zira yazılarımı okuyan kitlenin çoğunluğu, resmî anlamda Trabzon kütüğüne kayıtlı olduğundan üç sıfır geriden başlıyorum her seferinde. Hiç öyle "estağfurullah, aman efendim" toplarına girmeyiniz. Gerçek budur! :)

   İşin şakası bir yana, türlü hayat meşgalelerinin derdine düşüp, uzunca bir süre yazıya aktaramadım aklıma geleni. Yazamadıysak, yaşamadık demedik yanlış anlaşılmasın. Yine yaşadık Trabzon’u, Trabzonspor’u elhamdülilllah. Bir kemençe kaydesi ağlatırken bizi, bir gol altmışbire katladı sevincimizi. Kimi zaman kahrettik kupaya, "kalmadi anderin değeri, oldi teneke!" dedik, gün geldi transfer haberlerini pür dikkat izledik. Hayatımız bu minvalide ilerlerken, bir anda etrafımızı saran "muhlama kokusu" bizi kopardı zamandan, mekandan çoğu kez.Lâkiin, "yediğim içtiğim benim olsun" diyerek, "gezdiğim gördüğüm,çokça da duyduğumu" paylaşacağım sizlerle.

   Türkiye'de ticarî zeka kulvarında "alırken mi satarken mi?" mantığı ile ilk akla gelen ilimiz Kayseri olarak bilinse de Karadeniz'in-hatta daha da özele indirgeyelim Trabzon'un- da Kayseri'den aşşağı kalır bir yanı yoktur bu konuda. Zaten  yediğimiz hamsinin omega altmışbir oranından mıdır nedir,işin içine zeka girdiği an kaptırmayız kimselere birinciliği...

   Bir dershane açmak isteyen bir Trabzonlu öğretmenin vergisiydi levhasıydı bürokrasisiydi derken canından bezmesi sonucunda "matematik problemi çözmeyi sevenler derneği"ni kurarak sıfıra yakın bürokrasi ve maddi harcama ile bu işin üstesinden geldiğini bilir misiniz? Ya da satışları yükseltmek adına, "yarın"ın hiç bir önemi olmamasına rağmen dükkan camına "yarın açığız" yazan ve sırf "yarın ne var ki?niye açığız yazdınız" diye sormak için dükkana gelen müşterilere satış yaparak cirosunu artıran Rizeli kırtasiyeci abimize ne demeli?

   Ticaretin içine espriyi o kadar güzel enjekte etmişler ki kimsenin diyecek tek lafı yok.Bunlar dahiyane örnekler ama bir de espri madalyonunun öteki yüzü var. Yaşadığım Karadeniz fıkrası ayarındaki olayı paylaşayım müsadenizle:

   Başkentte yaşayan hemşehrilerim bilirler, kuru ayazı yamandır buraların. Trabzon'un şefkatli bir anne gibi sizi kucağında sallayan yaylalarına benzemez, bir işledi mi ciğerlerinize, cigaraya yeni başlamış yeni yetmeler gibi öksürür durursunuz mazallah. İşte böyle bir Ankara gününde, kuru soğuğun çatlattığı ellerimi ovuştura ovuştura, soğuktan kızaran burnumun ve boynumdaki bordo mavi atkının vitrin aynalarından yansımalarına bakarak kendimi iyiden iyiye Trabzonlu hissede hissede yolda yürürken, içimi kuzineli sobada demlenmiş has Karadeniz çayı içmişcesine ısıtan bir tabela gördüm. O tabela ki renkleri bordo mavi. Mavi zemin üzerine bordoyla yazılmış "Karadeniz Ekmek Fırını" tamlaması yüzüme geniş bir gülümseme yayarken, dükkân camına özenle yazılıp asılmış " Vakfikebur köy ekmeğu bulunir" ibaresi, raflardaki keşan dekoru, memleketteymişim hissine kapılmama sebep oldu birden.

  

   Hemen büyük bir hevesle giriverdim dükkândan içeri. İçeride 55-60 yaşlarında tonton bir "emice..." Profilden burun zaten her şeyin ispatı amma "Hoşgeldunuz hanim kizum,buyrin?" der demez anlıyorum ki organik bir Karadenizli kendisi!

   Ben garib, "Uyy emiceee, ne gada mudli oltum habu tükani görunce, hayırli uğurli olsun, yenu mi açtiniz haurayi?Dedum oni bir siftah ettireyum..." diye girince muhabbete, emicenun gözlerindeki ışığı görecektiniz.

    Yoğun bir şive ile havadan, sudan, ekmekten,hamurdan ve elbette Karadeniz'den konuştuk epeyce. Nice zaman oldu ki benim anca aklıma geldi o malum soru, dedim o bana sormadan ben ona sorayım:

 - "Haugada konuşduk,tanışduk da emice Karadeniz'un neresundensun?"

    Aldığım cevap fıkra literatürüne girecek cinsten fakat fevkalade doğal idi: Emice sağ kaşını hafif kaldırıp şöyle bi baktı bana; dedi oni : "Uyy ne bildun Karadenuz'li olduğumi?"

Evet yanlış okumadınız. Aynen böyle dedi. Bu tepkiyi duyunca aldı beni bir gülme, dedum "emice, Allah içun, hiiç bellu etmayisun oni :)) "

Dükkandan ayrılırken bir Karadeniz fıkrasına, hem de ikinci başrol oyuncusu olarak dahil olmanın haklı gururunu yaşıyordum.

Başta Osman Şahin olmak üzere tüccar hemşerilerimize bol kârlı günler dileyerek atalım kapanış türkümizi :

"Habu deduglerumi

Admayunuz yabana

Ticaret sünnettendur

Helal olsun yapana..."