|
Cengiz Dağcı Ölmüş Diyeler
![]() 28 Eylül 2011 Çarşamba Saat 10:52
![]() Cengiz Dağcı ölmüş. Öyle, sessiz, uzakta, Yunus’un “şöyle garip bencileyin” dediği gibi… Annesine hasret, “Anne dili”nin vatanına hasret bir şekilde… Cengiz Dağcı ile ilgili seyrettiğim bir belgeselle ilgili yazdığım bir yazıda onun “Anne hasreti”ni yazının teması olarak belirlemiş ve yazının sonunda “Yurt ta anne değil midir zaten?” demiştim. Evet, Dağcı için anne ve yurt özlemi aynileşmiş, birbirine geçmiş bir halde idi… Dağcı anne ve vatan hasretini romanlarının merkezine yerleştirmiş; ömrü boyunca anne hasretini, vatanının başına gelenleri ve o vatanda yaşayan soydaşlarının çektiklerini kaleme almıştır. İnsanlık “Stalin zulmü” denen şeyi onun romanlarından öğrenmiştir desek abartmış olmayız. Kırım Türkünün çektiği acıları öyle güzel anlatmıştır ki insanlık bir milletin ait olmadığı bir savaş "için" ve "yüzünden" nasıl yok olma noktasına getirildiğini unutmayacak bir şekilde öğrenmiştir.
Romanlarında acı, hasret ve Anadolu’daki tabiri ile “garip”lik temasının ve hüznün bu kadar güzel tasvir edebilmesinin sebebi aslında “özne”nin kendisi olmasıdır. Biz, en azından ben, kahramanlığı,
vatan sevgisini pek çok Türkiye Türkü yazarı okuyarak öğrendiğimi
söyleyebilirim ama “hasret”i ve “hüznü” Dağcı’dan öğrendiğimi söyleyebilirim. Ve Gurbet… Ve nihayet anne sevgisi, ondan daha güçlü; Anne hasreti…
Onu bize kimi “içimizdeki” yazarlardan daha yakın kılan şey de buydu galiba. Kanaatimce Türkiye Türk’üne hemen karşı taraftaki akrabalarının acılarını daha iyi anlatabilmek için Türkiye Türkçesi ile yazmayı uygun bulmuştu. İyi ki de böyle yaptı. Bu sayede “Öz Türkçeci” editörlerin elinde romanlarının heba olmasını önlemiş oldu. Dağcı’nın “hüzün”le ifade edilebilecek hayat öyküsü Anne’sinden, Anne vatandan ve “Anne dil”in topraklarından uzakta sessizce sona erdi… Daha önce de yazmıştım, edebiyatçı değilim, sanat eleştirmeni de. O yüzden kitap benim için sadece okumak için değildir; sevmenin de bir aracıdır; taraf olmanın da. Cengiz Dağcı ve onun gibi yazarlar bana hasreti, anneyi, yurdu, taraf olmayı kendi ülkemin yazarlarından daha güçlü bir şekilde anlattığı için sevilmektedir. O, bu dünyaya sevmeyi, ait olmayı ve ait olduğu şey için “cehd”etmeyi öğretip çekip gidenler zümresindendir. Ölüm
onun için 70 yıllık hasretin sona ermesi oldu. 1942 yılında terketmek
zorunda kaldığı Kırım toprakların 70 yıl sonra döndü. Dağcı'nın naaşı
hayatında doyamadığı topraklarına gönderildi, orada toprağa verilecek.
Bu güzel düşünceyi hayata geçiren ve yardımcı olan herkese teşekkürü
borç biliyorum.
|