Em.Albay Bayram GENÇCAN
bgenccan@gmail.com
Açılım kimin için olacak
25 Kasım 2009 Çarşamba Saat 22:13

Sevgili hemşerilerim,

Bu hafta, son zamanların en önemli gündem maddelerinden biri hakkındaki görüşlerimle karşınızdayım.

Evet, kabul etmek gerekiyor ki bayram öncesinde konu biraz can sıkıcı ve olabildiğince nazik. Bir önceki yazımızda sıkıntıların paylaşıldıkça azalacağını söylemiştik. Baştan, yazıp yazmamakta tereddütler yaşadım ama bu sıkıntılı konuyu sizlerle paylaşmanın daha uygun olacağını düşündüm. Elbette okuyacaklarınıza katılıp katılmamak sizlerin tercihi ve en doğal hakkı.

En baştan, konunun bir milli dava olarak düşünülüp değerlendirilmesi ve olaya siyasi mülahazalardan uzak, samimi duygularla yaklaşılması gerekiyor.

Bu kapsamda, açılıma ilişkin tereddütleri tartışmadan önce kamuoyunun beklentilerini ortaya koymamız, bölücü örgüt hakkında bazı bilgileri paylaşmamız sanırım doğru olacaktır.

Demokratik açılım, milli birlik projesi ya da Kürt açılımı. Adı ne olursa olsun önümüzde duran en önemli gündem bu. Bu durumu göz ardı etmemiz, yok saymamız mümkün değil.

-Bir tarafta, dünyanın çarşısında, köşe başında, bütün enerji kaynaklarının merkezinde, en pahalı topraklar üzerinde binlerce yıllık tarih mirası ve devlet kültürüne sahip ülkemiz, diğer tarafta dünya var olduğundan beri bir devlet kurma rüştü ispatlanamamış zorlama Kürdistan hayalleri,

-Bir tarafta gözünü kırpmadan gencecik fidanlarını kutsal vatan toprağı için feda eden, kara toprağın bağrına gönderen şehit aileleri, onların hemen yanında protez gözlerle, takma kol, bacak, ayaklarla yaşama tutunmaya çalışan kahraman gazilerimiz ve vatan topraklarını bekleyen eli tetikteki yiğit Mehmetçikler, diğer tarafta hala devlete karşı dağlarda sinsi eylemlerine devam eden bölücüler, kentlerde olaydan bihaber gece alemlerinde baba paralarını hoyratça savuran maneviyattan, vatan sevgisinden mahrum bırakılmış gençler,

-Bir tarafta yaklaşık 30 yıldır bir türlü çözülemeyen, daha doğrusu çözülmesine imkan tanınmayan bölge sorunu, diğer tarafta, çözüm için samimiyetten uzak, gözlerinde kutsal vatan topraklarımız, kafalarında Yugoslavya planları, ellerini ovuşturan sözde müttefikler,

-Bir tarafta tarih boyunca birbirlerine kız alıp veren ve et ile tırnak gibi kaynaşan, akraba hayatı yaşayan Türk ve Kürt aileler, diğer tarafta etnik sömürü yapan ateşli taraflar,

-Bir yanda Musul’u, Kerkük’ü, Selanik ve Batum’u içine alan Misak-ı Milli yeminimiz, diğer tarafta bölünme endişeleri.

Değerli hemşerilerim;

Bölücülerin nihai hedefi egemenliklerini ellerine geçirmektir. Bölücüler asla dağdaki teröristlerden ibaret değildir. Dağdaki teröristler, bölücülerin en masum ve en zavallı kesimidirler. Bunlar sadece diğerleri için ölür ve öldürürler. En kolay ikna edilebilecek kesim de bu kesimdir. Tam da bu noktada, bölücü terör örgütünün teşkilatlanması hakkında biraz konuşalım.

Bölücü terör örgütünü “Savaşçı”, “Cepheci” ve “Milisler” oluşturur.

Savaşçı, dağda gezen bildiğimiz silahlı, teçhizatlı teröristlerdir. Görevleri belirlenen yerlere eylem yapmaktır. Emir komuta eden haricinde tamamen cahil ve fakir gençlerden oluşurlar.

Cepheci, dağdaki örgüt ile halk arasında faaliyet gösteren 2-3 kişilik tahsilli ve hitabeti güçlü kişilerdir. Hem silahlı ve hem de silahsız dolaşabilirler. Her türlü propaganda, para toplama ve lojistik destek faaliyetleri bunlar tarafından yapılır.

Milisler ise mahalle ve köy içinde halkla birlikte yaşarlar. Genellikle varlıklı ve sözü geçen kişilerdir. Siyasi parti ve derneklerde görev alırlar. Dağdaki teröristlere her türlü halk desteği bunlar tarafından sağlanır. Silahsız oldukları için her zaman legal görünümündedirler. Eylemi kendileri yapmaz ancak dağdaki gruba yaptırırlar. Halk üzerinde asıl baskı unsuru kuran kesim bu kesimdir. Milislere yanlış anlaşılıp terör örgütünün hedefi olmaktan herkes korkar. Milisler sokak eylemlerini koordine ederler, kepenk kapatma, gösteri, yürüyüş gibi toplumsal faaliyetlere karar verir ve uygulamasını sağlarlar. Halk dağdaki teröristleri tanımaz ancak teröristler adına milislerden çok korkarlar. Örgüt ile ilgili sorunu olanlar milislere başvururlar ve kendilerini affettirmeleri için milislerden yardım talep ederler. Dağ kadrosunda çocuğu olan aileler milisler tarafından desteklenir, kontrol ve teselli edilirler.

Tereddütler: Açılım kim için olacak?

Açılım, teröriste mi yoksa bölgedeki terör belasından kurtulmak isteyen vatandaşa mı olacak?

Eğer devlet Kürt Açılımı diye teröristlere taviz verir ve terör örgütünün yandaşı kuruluş ve örgütleri muhatap alırsa, birçoğu teröre karşı yıllarca savaş vermiş, yakınları teröre kurban gitmiş Türk ve Kürt kökenli vatandaşlarımız rencide olmaz mı? Konuyu daha da açarsak, evlatlarını “Vatan Sağ olsun” diye evlatlarını şehit veren binlerce aile yıkılmaz, kahrolmaz mı?

Kürt açılımı adı altında terör yandaşı bölücü partinin muhatap alınması, bölücü terörist ve yandaşlarını, bölücülüğe karşı olan sessiz kitlenin temsilcisi konumuna getirmez mi?

Terör örgütü yandaşları, kendilerine karşı olan bölge halkına; “Faşist T.C.’ye karşı verdiğimiz savaşı kazandık, T.C.yi dize getirdik, siz Faşist T.C.’nin yanında olmakla halkımıza ihanet ettiniz, bunun cezasını çekeceksiniz, af edilmeniz için bundan sonra bize destek vereceksiniz” demez mi?

Terör örgütünün en zavallı kesimi olan dağ kadrosunun silah bırakarak evlerine döndüğünü farz edelim. Halkın içerisinde yaşayan ve yukarıda bahsi geçen milis kadrosu varlığını devam ettirmez mi? Bu kadro devlet tarafından tam olarak bilinemediği ve teşhis edilemediğine göre bunların faaliyetleri son bulur mu?

Yoksa 12 Eylül öncesinde değişik adlar altında örgütlendikleri gibi, teröristlerin sözde legal dernek ve sivil toplum kuruluşları etrafında toplanarak halk üzerinde tesir ve baskıları daha da artmaz mı?

Legal görünüm altında faaliyetlerini yürütme fırsatı ele geçiren bu militanlara güvenlik güçlerinin müdahalesi zorlaşmaz mı? Legal görünümde rahat hareket etme imkânı elde eden bölücü militanlara ikinci ve daha kapsamlı bir baş kaldırının alt yapısını oluşturma fırsatı sunulmuş olmaz mı?

Açılımla, kolay ulaşma imkânı buldukları halk tabanını bir sonraki başkaldırıda isyana teşvik etmezler mi?

Habur girişine benzer şovlara müsaade edilmesi, milletimizde daha büyük moral travmalarına neden olmaz mı?

Bu gün illegal oldukları için rahat hareket edemeyenler açılımla illegal sırtlarına legal post giyecekleri için geniş halk kitlesine daha kolay ulaşmış olmazlar mı?

Yerleşim yerlerinde faaliyetlerini pervasızca sürdüren milis teşkilatı açılımı fırsat bilip daha da pervasızlaşıp legal görünümdeki dernek çatıları altında 12 Eylül öncesinde olduğu gibi halk mahkemeleri kurarak zavallı vatandaşı oralarda yargılama fırsatına kavuşmuş olmazlar mı?

Ayrık otunun bahçeyi sardığı gibi oradaki vatandaşlarımızı sarıp sarmalayan bölücüler cesaretlendirilmiş olmazlar mı? Gül bahçemiz tamamen ayrık otlarının acımasız saldırısına terk edilmiş olmaz mı?

Geçmişte ve bu gün terörizme karşı direnenler, açılımdan sonra da direnmeye devam edebilirler mi?

Ve daha başka nice tereddüt ve endişe ile toplumun psikolojisi bozulmaz mı?

Sonuç;

Memleketin ve milletin çözüme ihtiyacı var. Ancak yukarıda bahsettiğimiz veya bahsedemediğimiz bütün tereddütlerin giderilmesi gerekiyor. Açılım ile ulaşılması hedeflenenler istediğimiz gibi neticeler vermezse, bugün köşelerinde sessizce durup bekleşen sözde müttefiklerimiz, temel insan hakları, özgürlük, bağımsızlık teraneleri, referandum dayatmaları ve başka tuzaklarla kendi çözümlerini sunacaklar ve Yugoslavya örneğinde olduğu gibi bizi güçsüz gördüklerini düşündükleri anda fiziki güç kullanımı da dahil bu sözde çözüm planını uygulamanın yolunu arayacaklardır.

O halde çözüm ne olmalıdır?

Çözüm için uzaklara gitmeyelim. Osmanlı’ya bakalım. Bugünün süper güçlerinden daha güçlü bir imparatorluk kurmuş ve yedi cihana nam salmış olan Osmanlı’nın sorunu nasıl çözdüğünü, hangi panzehiri kullandığını biraz düşünürsek aslında çözüme de kolayca ulaşırız diye düşünüyorum.

Tahriklere kapılmayalım ve biraz daha sabır gösterelim.

Umutsuzluğa kapılmayalım ve gücümüzün farkında olalım.

Yüce Allah’tan memleketimizi her türlü musibet, bela, bölücülük ve bozgunculuktan korumasını diliyorum.

Bu can sıkıcı yazıyı ve tespitleri, 735 yıl önce kaybettiğimiz Hz. Mevlana’nın güzel sözleri ile bitirmek istiyorum:

“Tenini besleyip geliştirmeye bakma, çünkü o sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek, şereflenecek odur”.

Bu vesile ile Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum.

bgenccan@gmail.com